Geçmiş yılların aksine ne kadar sakin bir YAŞ’a hazırlık dönemi yaşadık. Müstakbel Genelkurmay Başkanı hakkında ne SMS mesajları, ne sağlık raporları, ne “ağlama duvarı” resimleri, ne kozmik odalardaki konuşmalarına dair ses kayıtları çıktı!..
Evet, Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Hulusi Akar’ın Genelkurmay Başkanlığı’na gelmesi hemen hemen kesinleşmiş gibi. Özgeçmişi yayınlanıyor. Bazı eksiklikler var; Sadece onları tamamlamak istiyorum.
-Gül’ün Okul Arkadaşı-
Akar, Kayseri Lisesi mezunu. 1980 yılından bu yana Genelkurmay Başkanlığı koltuğuna oturan komutanları dikkate alırsak, galiba askeri lise kökenli olmayan 4’üncü Başkan olacak. Daha önemlisi önceki Cumhurbaşkanı Abdullah Gül de bu okuldan mezun, aralarında 2 yıl var. Muhtemelen aynı dönemde okudular.
Generallik öncesinde Harp Akademisi’nde öğretim görevlisi olan Akar, Tümgeneral rütbesinde Kara Harp Okulu Komutanlığı ardından Kara Harp Akademisi Komutanlığı yaptı.
Kara Harp Okulu Komutanlığı dönemi 2002-2005. Bu döneme ilişkin iki iddia vardır. Birincisi; dönemin Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök’ün dönemin okul komutanı Nejat Bek’i (Bek yıllar sonra Balyoz’dan tutuklanacaktır) süresi bitmeden görevden aldığı ve yerine Akar’ı atadığıdır… İkincisi; Cemaatin Harp Okullarından soruları çaldığı öne sürülen yılların başlangıcının 2005 olarak gösterilmesidir…
-Akar’ı 2004’te “Keşfeden” ve Ona “Kefil” Olan Yazar-
Akar’ın Harp Okulu komutanlığı dönemine ilişkin iki yazı var. O dönemde Hürriyet’te, şimdilerde Cemaat’in Bugün Gazetesi’nde yazan Ali Atıf Bir’e ait.
Okula konferansa davet edilen Ali Atıf Bir 2 Mayıs 2004’te, “Harp Okulu’nda Kurtlar Vadisi” başlıklı yazısında, Komutan Hulusi Akar’a, “Söylenmeyecek, konuşulmayacak bir şey var mı bu çatı altında?” diye sorduğunu belirttikten sonra şunları anlattı:
“Okul Komutanı Hulusi Akar, ‘Hocam bu çatı altında her şeyi konuşabilirsiniz. Biz özellikle öğrencilerimizin farklı bakış açılarını görmelerini, çok yönlü düşünmelerini ve yaratıcı olmalarını istiyoruz’ dedi ve önyargılarıma yanıt verircesine ekledi: ‘Asker mantığı’ önyargısını düzeltmek zorundayız. Orduyu sadece ‘itaat kurumu’ olarak görmek yanlış. Ordu hem itaat hem liyakat kurumudur. En büyük komutanından küçük görevlisine kadar karar almadan önce herkesten görüşlerini söylemesi, ama karar verildikten sonra da herkesin harfiyen uyması beklenir. Bu en çağdaş şirkette de böyle olmaz mı?’. Ayrılırken, Okul Komutanı Tümgeneral Hulusi Akar, ‘KHO’ logolu bir de kravat etti. Harp Okulu da artık ‘branding’ yapıyor anlayacağınız…”
Ertesi yıl bir daha okula çağrıldı Ali Atıf Bir. 28 Nisan 2005’te “Haziran Gecesi Yıldırımlar Yaratamıyor” başlığıyla bu defa şunları yazdı:
“Konferans bittikten sonra Kara Harp Okulu Komutanı Tümgeneral Hulusi Akar’ı makamında ziyaret ettim. Geçen konferans sonrasında Akar’ın sohbetinden çok memnun kalmıştım. Bu kez Kara Harp Okulu’nun 2001 yılından bu yana sürdürdüğü yüksek lisans programlarından söz ettik. Akar, büyük bir heyecanla Savunma Yönetimi, Teknoloji Yönetimi, Lojistik Yönetimi gibi programların nasıl işlediğinden söz etti. Kara Harp Okulu’nun yüksek lisan programları sivillere de açıkmış, bilmiyordum, şaşırdım. Akar da ‘Kendimizi duyuramıyoruz işte!’ deyip, hayıflandı. Hulusi Akar’la her konuşuşumda adeta bir rektörle konuşuyormuş gibi bir izlenime kapılıyorum. Akar’ın vizyonu, bilimselliğe bakışı çok mutlu ediyor beni. Türkiye adına umutlanıyorum.. Kara Harp Okulu, yakında Kara Harp Üniversitesi olmasın?”
Gelelim Ali Atıf Bir’in henüz AKP-Cemaat savaşı başlamadan, 6 Ağustos 2013’te Akar’ın Kara Kuvvetleri Komutanlığı’na gelmesi üzerine Bugün Gazetesi’ndeki yayınlanan yazısına… Başlığı, “Hulusi Paşa’yı çok önce keşfetmiştim” idi. Hürriyet’te yazdığı yukarıdaki yazılarını özetledikten sonra şöyle dedi:
“Son YAŞ sonrası bildiğiniz üzere Orgeneral Hulusi Akar Kara Kuvvetleri Komutanlığı’na atandı. 2015 yılında da Genelkurmay Başkanı olması gerekiyor. Emekliye sevk edilen Orgeneral Bekir Kalyoncu’yu tanımam, nasıl biridir bilmem, o yüzden ‘çok iyi oldu’ gibi şeyler yazıp, haksızlık yapmayayım. Ancak Orgeneral Hulusi Akar’ın Türkiye için büyük bir şans olduğunu yazmak zorundayım. Son derece vizyoner, açık fikirli ve özgürlükçü bir asker. Bazılarının, ‘TSK düştü, ele geçirildi, AK Partileşti’ propagandalarına da kanmayın, Hulusi Paşa’nın yönetiminde TSK’nın emin ellerde olacağına ilk elden kefilim.”
-Ermeni Uzmanı-
Akar’ın Tümgeneral rütbesinde olduğu Okul Komutanlığı dönemine ilişkin bir not daha ekleyelim; Boğaziçi Üniversitesi’nde doktora yaptı. 2005 tarihli tezinin konusu şu:
“Harbord Military Mission to Armenia: The Story of An American Fact Finding Mission and Its Effects On Turkish-American Relations- Ermenistan’a Harbord Askeri Heyeti: Bir Amerikan Heyetinin Hikayesi ve Türk-Amerikan İlişkilerine Etkileri.”
General Harbord kimdir, kısaca hatırlatalım; Sevr planlarını çizen ABD Başkanı Wilson’un 1. Dünya Savaşı sonrasında Ermeni “soykırım” iftiralarını incelemek üzere bölgeye gönderdiği heyetin başkanıdır. Raporunda, “soykırım” iftiralarının yalan olduğunu yazar.
Özetle, “soykırım” iftiralarının 100’üncü yılında, TSK’nın başına Ermeni uzmanı bir komutan geliyor.
-Özel’in Sağ Kolu Oldu-
Akar’ın en zorlu yılları 3. Kolordu Komutanlığı yaptığı 2009-2011 arasıdır. Bu dönemi sonraya bırakıp, Orgeneral olmasının ardından 3. Kolordu’dan Genelkurmay 2. Başkanlığı’na gelişini özetleyelim.
Normal şartlarda önünde Korkut Özarslan vardır. Ancak Özarslan Balyoz’dan tutuklanmış ve Akar’ın önü açılmıştır. Bundan sonra hep, “Özel’in sağ kolu” olarak anılacaktır.
-Ordu Komutanlığı Yaptı mı?-
Orgeneral Akar’ın çok konuşulan bir başka özelliği de TSK’daki yaygın teamüllerin aksine, hiç ordu komutanlığı yapmadan Kara Kuvvetleri Komutanlığı’na atanması oldu. Akar’ın sadece 1998-2000 yılları arasında Tunceli Hozat’ta İç Güvenlik Tugay Komutanlığı yaptığı biliniyor.
2010 yılına gidelim. 2007’de Havaalanı’nda eşi Hayrünnisa Hanımla tokalaşmamak için protokolden çıktığı iddiasıyla dönemin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün öfkesini çeken dönemin Genelkurmay 2. Başkanı Arslan Güner’in Jandarma Genel Komutanı olması beklenmektedir. Ancak Gül veto eder. Kulislerde Gül’ün Güner için, “20 yıldır Ankara dışına çıkmamış. Ordu Komutanlığı yapmamış. Güneydoğu’ya da gitmemiş” dediği konuşulur.
-Cemaatin En Önemli Kaleminden Özel ve Akar-
Adı Faruk Mercan, Cemaatin en önemli kalemi olarak biliniyor. İki yazısında uzun uzun Özel ve Akar’ı anlattı. Detaylarını buradan (http://farukmercan.com/?m=201308 ve http://farukmercan.com/?p=197) okuyabilirsiniz. Bazı hatalarını düzeltmek ve önemli gördüğüm kısımlarını aktarmakla yetineceğim.
21 Ağustos 2013 tarihli yazısının başlığı, “28 Şubat’ın terfi etmediği komutan, Kara Kuvvetleri Komutanı oldu” idi.
KKK’lığına getirilmesi beklenen Bekir Kalyoncu ile Akar arasındaki “rekabet”ten söz eden Mercan, aynı dönem olmalarına rağmen Akar’ın 28 Şubat’ta terfi ettirilmediğini öne sürdü. Evet aynı dönemler, ama Kalyoncu’nun birincilikleri ve başarılarıyla birkaç terfi alıp, Akar’la arayı açtığını, Akar’ın normal terfi yılının 28 Şubat’ın yaşandığı 1997 değil, 1998 olduğunu görmezden geldi.
Bu yazıda verilmek istenen “mesaj” açık, yoruma gerek yok.
Sözkonusu uzun yazının başlangıç ve sonuç bölümünden üç paragraf daha aktarıp, diğer yazıya geçelim:
“Yeni Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Hulusi Akar, Genelkurmay 2. Başkanı’ydı. Yani, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet Özel’in en yakın çalışma arkadaşıydı. Genelkurmay karargahını, Orgeneral Necdet Özel adına sevk ve idare eden komutan Hulusi Akar’dı… ‘Son darbe’ gözüyle baktığım 28 Şubat döneminde, yani 1997’den itibaren TSK’da bir ‘dizayn’ daha yapıldı. Özellikle Orgeneral Hüseyin Kıvrıkoğlu’nun Genelkurmay Başkanı olduğu 1998’den itibaren, ’28 şubat bin yıl sürecek’ mantığı ile dizaynlar yapıldı. Çok ilginçtir, ‘Ergenekon’un yeniden yapılanma tarihi de 1999’dur. Diyeceksiniz ki, bu kadar dizayna rağmen nasıl oldu da Hilmi Özkök, Necdet Özel gibi komutanlar Genelkurmay Başkanı olabildiler? Hilmi Özkök’ü Genelkurmay Başkanı yapmamak için her şey yapıldı. Necdet Özel için de benzer çalışmalar yapıldı… Yarın Kara Kuvvetleri Komutanlığı görevini devralacak olan Orgeneral Hulusi Akar’ın, 28 Şubat sürecinde nasıl terfi ettirilmediğini yukarıda anlattım… Şimdi TSK’da artık bir normalleşme döneminin başlaması bekleniyor. Tayini, terfisi kendi içinde liyakat unsuruna göre şekillenen, siyasete bulaşmayan ve ülkenin dış güvenliğine odaklanmış bir TSK. Kimsenin inancından, ibadetinden dolayı sorgulanmadığı, atılmadığı ve namaz kılanın da kılmayanın da yan yana, eşit şartlarda görev yapabildiği bir TSK. Ancak böyle bir TSK ile Türkiye bölgesinin oyun kurucu bir gücü haline gelebilir. Ve ancak böyle bir TSK ile, Türkiye sonsuza kadar darbecilik illetinden kurtulur…”
-“Çözüm Sürecinin” Önünü Açtılar-
Mercan’ın, “AK Parti’yi muktedir yapan komutan” başlıklı yazısının tarihi de 8 Temmuz 2014, yani AKP-Cemaat savaşı sonrasına ait.
2011’de dönemin Jandarma Genel Komutanı Necdet Özel hariç, Genelkurmay Başkanı Işık Koşener ve diğer komutanların istifasını hatırlatıp, AKP’nin ileri gelenlerinin, “Tam muktedir olduğumuz tarih 2011’dir” dediğini, Özel’in giydiği “ateşten gömleği” nasıl taşıdığını, askerleri “tam meşruiyet” çizgisine nasıl çektiğini anlattı. Devamında şu övgüler vardı:
“Şunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Genelkurmay Başkanlığı makamında Orgeneral Özel ve karargâhta, komuta kademesinde Orgeneral Özel’in kadroları olmasaydı, Hükümet çözüm sürecini bu kadar rahat götüremezdi… Orgeneral Özel’in siyasete ve siyasi konulara uzak tavrını, Ankara temsilcileri olarak bütün resepsiyonlarda kendisiyle yaptığımız sohbetlerde gözlemliyoruz. Aynı durum; Orgeneral Özel’in en yakın çalışma arkadaşı olan Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Hulusi Akar için de geçerli… Orgeneral Özel döneminde, Silahlı Kuvvetler’in Hükümet’in herhangi bir politikasına siyasi saiklerle müdahale ettiğine şahit olmadık. Güneydoğu’da çok zor asayiş şartlarında ve olaylarda bile Hükmet’in çözüm politikasına öncelik verildi. Diyarbakır’daki ‘bayrak indirme’ olayında askerin müdahale etmemesinin temelinde bu hassasiyet var.”
Mercan’ın bu yazıyı yazmasının asıl sebebi, o günlerde Özel’in “Paralel Paşalar” manşetleri yüzünden istifa edeceği söylentisinin çıkmasıydı. İstifa etmemesini isteyen Mercan, “Orgeneral Özel ve oluşturduğu yeni komuta kademesi ve Genelkurmay karargahı; sadece Hükümet’in değil; Türkiye’nin de şansı… Giderse, hem Hükümet, hem de Türkiye onu arayacak” dedi.
-Balyoz ve Hedefteki Akar-
TSK’ya “kumpasın” adı olan Balyoz sürecinde, tutuklu komutanların Özel kadar tepki gösterdiği bir diğer isim dönemin 3. Kolordu Komutanı Hulusi Akar’dı.
2009-2011 arasında yani Balyoz’un en önemli döneminde Hasdal Cezaevi ona bağlıydı. İlk tutuklanan komutanlar cezaevinde “tek tip elbise, havalandırma, ziyaretçi yasağı” gibi ağır koşullarda yaşadı. Öyle ki, Ali Tatar “Bir daha o deliğe girmemek için” intihar etti.
O sıkıntılar zamanla aşıldı. Sonrasında “bilirkişi krizi” çıktı. Yüzlerce subayın bir kalemde tutuklanmasına yol açan, faraziyeye dayalı “bilirkişi raporunu” hazırlayan 3. Kolordu’da görevli, dahası Akar’ın “icra subayı” olduğu belirtilen Pilot Binbaşı Ahmet Erdoğan’dı.
Erdoğan’ı, Akar’ın görevlendirdiği öne sürüldü… Açılan davalarda gelip, tanıklık yapmaları istendi, ama Akar da Erdoğan da tanıklık yapmadı…
Bir Hasdal ziyaretinde Akar’ın, “Ben Ahmet Erdoğan’ı nereden bileyim?” şeklinde tepki gösterirken, Yargıtay’ın Balyoz mahkûmiyetlerini onamasından sonra 2013’te gittiği Mamak Cezaevi’nde, “Ahmet Erdoğan iyi bir arkadaşımızdır. O rapor, bir kazaydı” dediği öne sürüldü.
Ahmet Erdoğan’ın Avukatı yıllar sonra bir gazeteye gönderdiği tekzipte, “Müvekkilinin Akar’ın icra subayı değil, 3. Kolordu Harekât Başkanlığında Harekât Plan Subayı olduğunu ve onu Kolordu Komutanı değil, Kolordu Kurmay Başkanının görevlendirdiğini” belirtti.
“Balyoz” yiyen komutanların Akar’a tepkisi hiç dinmedi!.. Akar’ın çevresi de hakkında çıkarılan söylentilerden hep “Balyozcuları” sorumlu tuttu.
-Kim Dedi Eşi Türbanlı Diye-
7 Haziran seçimlerinden önce TSK’daki “paralel yapıyla” mücadele edilmediği yönündeki iddialar ve Erdoğan’ın çevresinin, Hulusi Akar’ın Genelkurmay Başkanlığı’na sıcak bakmadığı şeklindeki haberlerin ardından Sözcü’den Saygı Öztürk, “Askerin Askere Yaptığına Bakın” başlıklı bir yazı yazdı.
TSK’daki “ihbar furyasının” bir ön kesme yöntemi haline geldiğine dikkat çeken Öztürk, özellikle Hulusi Akar’ı anlattı.
Hiçbir yerde böyle bir şey yazılmadığı, konuşulmadığı, en azından kamuoyuna yansımadığı halde Akar’ın eşi ve kızının türbanlı olduğu, oğlunun ASELSAN’da çalıştığı söylentileri çıkarıldığını duyuran Öztürk, hiçbirisinin doğru olmadığını bildirdi. Dahası, Akar’ın eski model bir BMW’si bulunduğunu, resmi görevleri dışında resmi araç kullanmamayı prensip edindiğini, eşinin de belediye otobüsüne bindiğini vurguladı.
Bu ifadelerin Akar’a en öfkeli “Balyozcuları” bile şaşırttığını, “Bunlar da nereden çıktı? Ayrıca kimi ilgilendirir ki?” dediğini belirttikten sonra devam edelim.
-Bunca Yıldır Neredeydin?-
Saygı Öztürk’ün yazısında bir bölüm daha vardı; Akar’ın, okul arkadaşı olan “Bir Ergenekon Sanığını Ziyaret Ettiğine” dairdi.
Öztürk, “Belki birileri bu ziyareti öğrendiğinde, ‘Akar da Ergenekoncu’ diyebilir. Son yıllarda hemen herkes mutlaka ‘şucu-bucu’ diye nitelendirilmiyor mu?” diye soruyordu.
Akar, hangi “Ergenekoncu”yu ziyaret etmişti peki? Danıştay suikastinin sorumlusu olarak tutuklanan, yaklaşık 8 yıl Silivri Cezaevi’nde kalan, pankreas kanseri olan, iki kez ağırlaştırılmış müebbet hapis, ayrıca 117 yıl hapis cezasına çarptırılan, AYM’nin kararından sonra 2014’te tahliye olan ve 5 ay önce hayatını kaybeden Kıbrıs fatihi Muzaffer Tekin’i.
Ne zaman; Silivri’deyken mi? Hayır, ölüm döşeğindeyken. Tekin, o ziyaretten kısa bir süre sonra hayatını kaybetti zaten.
Bizim öğrendiğimize göre, Akar’ın ziyareti sırasında Tekin, Silivri’deyken kimsenin gelip, ilgilenmediğini belirtip, “Bunca yıldan sonra ne oldu? İade-i itibar mı?” diye sormuş.
-Çuvalcı Komutandan Madalya-
Müstakbel Genelkurmay Başkanı ile ilgili son bir not:
Bu Ocak ayının sonunda ABD’ye gitti. Ziyaret sırasında ABD Kara Kuvvetleri Komutanı Raymond Odierno, Akar’a liyakat madalyası taktı.
Odierno’yu tanıyorsunuz; 2003’te Kuzey Irak’ta Türk askerlerinin başına çuval geçiren birliğin komutanı.
Türk heyetinin programında böyle bir tören gözükmediği için “Çuvalcı”nın madalyası Genelkurmay dahil herkes için “sürpriz” oldu. ABD’nin emri vaki yaptığı söylendi.
Konuyla ilgili olarak ABD Genelkurmay Başkanlığı’nın internet sitesinde yayınlanan bilgi notunda ise, “Türkiye 1952’den beri NATO müttefikidir. Afganistan’da ISAF bünyesinde önemli rol oynamıştır” denildikten sonra madalya takmanın hikmet-i sebebi, “Akar’ın Suriye konusundaki tutumu ve Türkiye ile ABD askeri kuvvetlerinin işbirliğine katkılar” şeklinde açıklandı.
-Özel’den, “Ben Gidersem Daha Kötü Olur” Mesajı-
Kulislere yansıdığı kadarıyla iktidar Necdet Özel’in görev süresini uzatmak istiyordu, ama Özel “TSK’nın teamülleri bozulmasın” diye kabul etmedi.
Yıllardır yaşanan inanılmaz “yıldızlar savaşından” sonra şaşırtıcı, bir o kadar da takdire şayan bir tavır elbette.
Lâkin bir de 29 Ekim 2013’te Çankaya Köşkü’nde söyledikleri var. Balyoz mahkumiyetlerine en yoğun tepkilerin yaşandığı ve Özel’e ağır eleştirilerin yöneltildiği günlerdi; Şu sert karşılığı verdi:
“TSK milletin ordusudur. Biz bütün siyasi akımlardan uzak durmaya çalışıyoruz. Silahlı Kuvvetleri siyasallaştırmak için gayret gösteriyorlar. Çünkü Silahlı Kuvvetler mutlak itaat ve disipline dayalı yapısında zafiyet olursa Türkiye’nin bekasını etkiler. Beni kişisel olarak hedef tahtasına oturtursanız, ben de insanım. Bir süre sonra beni de bulamayabilirsiniz…”
Kendi ifadesiyle, “en zor zamanda” geldi ve de en zor zamanda gidiyor. Bakalım onu arayacak mıyız, aramayacak mıyız? Ya da kimler arayacak?
Müyesser YILDIZ
2 Ağustos 2015
Odatv Link: https://odatv4.com/yazar/muyesser-yildiz/hangi-cemaat-yazari-kefil-oldu-0208151200.html