Rauf Denktaş… Atatürk’ten sonraki en büyük dava adamı, lider… Silivri ikinci kez ağır geldi; bu defaki daha da ağır. Oğlumu yurtdışına uğurlayamadığımda esaretimi hissetmiştim. O’nu da uğurlayamadım ya, Silivri mezar oldu!..
Hiç karşılaşmadık; ama davasına-davamıza adım gibi inandım. Yıllar önce Meclis’e gelip bir konuşma yapmıştı. Gözümü kırpmadan dinledim. Konuşma biter bitmez de daha yakından görmek, mümkünse dokunmak için Şeref kapısına koşturdum. Aslında elini öpmek istiyordum. Meslektaşlarımın beni anlamayacağını, kınayacağını düşündüm; öpemedim…. O, herkes için eli öpülesi insan olmalıydı, olmadı. Hatta bu ülkeden kovuldu. O’na kumpas kuranlar, O’nu kovabilenler bizlere neler yapmazdı ki?!.. Yaptılar da!..
2010’un ilk aylarında Kıbrıs yine hareketlenmişti. AvazTürk’te yazıyordum. Bir şeyler sormak istedim. Telefonunu bulmak için çok uğraştım. O, olmazsa Serdar Denktaş’a ulaşayım istedim. Sonunda bir-iki telefon numarası buldum, aradım. Özel kalemine görüşme talebimi ilettim. Sorularımı yazılı yöneltmemi isteyip elektronik posta adresini verdiler. Hemen yazdım. Bir-iki gün sonra karşılık geldi. Yanıtlamak istememişti sorularımı. Tüm kırgınlığına rağmen Türkiye’ye, hükümete laf söylemek istemediğini anladım, ısrarcı olmadım.
Denktaş’a bu ulaşma çabalarım, bulabildiğim telefon numaraları nerede karşıma çıktı biliyor musunuz? Oda TV iddianamesinin ek klasörlerinde! Ajandamda: “Rauf Denktaş: Serdar 542 8560060, 0 392 2231301 ev, 0-392-2283795…” yazıyormuş… Yani Rauf Denktaş’ın adı da, telefon numaraları da “suç delili” idi. Bunu utanmadan yazmış, yazabilmişti “aranmış, seçilmiş, görevlendirilmiş iyi çocuklar”!.. “Terörist” demeye getiriyorlardı bu dava adamı için. Türklük, Türkiye Cumhuriyeti ile savaşı “dava ” bellemişler, O’nun kesip attığı tırnak olamayacaklar O’nu, beni, bizi anlayabilir mi? Mahkemede de bu “ek klasörlerden” utandığımı söyledim. Kendim için değil, devletim adına!..
Cenaze törenine gidemedim. Çünkü onun meçhul bir neferi olarak Silivri’deyim. “O benim dava babamdır, izin verin uğurlayayım.” desem biliyorum ki izin vermezlerdi. Babalığı kan bağından ibaret görenler, hissiyatımı anlayabilir miydi?..
O’nu Ata’sının karşısına, Anıtkabir’e gömmeliydik… Biz gibi, Anıtkabir’in akıbeti de belli değil ki!.. Önderi Dr. Fazıl Küçük’ün yanında huzurla yatsın… Evlâtlarına kavuştu… Buradaki en aziz evladı, Kıbrıs’ı bize emanet!..
Helalleşemeyenlerin ise yapacakları tek şey var;
Denktaş gibi bir isim Annan Plânı kabul edilsin diye harcandı. O’nu harcatanlar, 2004’teki referandum öncesi “eğer Rumlar plânı kabul etmezse, ertesi gün kapı kapı dolaşıp, KKTC’nin tanınması için çalışacaklarına” söz vermişti. İşte unuttukları bu sözün gereğini yapsınlar… Ki Devlet Bakanı Egemen Bağış sadece 2 ay önce: “KKTC’yi tanımak için bizden sinyal bekleyen ülkeler var.” demişti. Verin o sinyali de O’nun yegâne arzusunu, rüyasını, hülyasını gerçekleştirin. Gerçekten helalleşmiş olursunuz.
Ruhun Şad olsun “terörist Baba”!..
Silivri’den baş sağlığı dileklerimle,
Müyesser YILDIZ
14 Ocak 2012