Ankara’nın, 3-4 Aralık’ta Londra’da yapılan NATO Zirvesi öncesi kararı şuydu; YPG’yi terör örgütü olarak kabul etmedikçe, NATO’nun Polonya ve Baltık ülkelerine yönelik savunma planlarının güncellenmesine onay verilmeyecekti.
Ama öyle olmadı. Zirvede YPG işi komisyona havale edilirken, Türkiye o planları onayladı.
Sonrasında Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, “Türkiye taviz verdi yorumları doğru değil. Bizim plan yayımlanmadan onların planı da kesinlikle yayımlanmayacak. Yaptığımız bir jest, taviz değil” dese de Erdoğan daha Londra’dayken, beraberindeki gazetecilere şunları söylüyordu:
“Polonya ve Baltık ülkeleriyle ilgili biliyorsunuz dün gece bir adım attık. Gerek Stoltenberg, gerek Macron, gerek Merkel, gerek Polonya Cumhurbaşkanı daha önce hepsi aradılar, bizden bu konuda destek istediler. Arkadaşlarımla yaptığım görüşmelerden sonra da biz de bu işe ‘Evet’ dedik, ama terörle mücadelede siz de bizi yalnız bırakmayacaksınız.”
Ez cümle, NATO Zirvesi öncesi gündemimiz Suriye ve YPG idi. Zirveden sonra ise Libya oldu.
Erdoğan, Londra dönüşünün üçüncü gününde Libya’ya asker gönderebileceğimizi duyururken, şu açıklamaları yaptı:
“Biliyorsunuz şu anda Rusya’dan bir güvenlik şirketi söz konusu. Bu şirket, oraya güvenlikçilerini göndermiş vaziyette. Eğer Libya bizden böyle bir talepte bulunursa, o zaman Libya’ya da aynı şekilde elemanlarımızı gönderebiliriz. Bunlar bizimle böyle bir güvenlik anlaşmasını imzaladıktan sonra zaten önümüzde de herhangi bir engel söz konusu değildir.”
Birkaç gün sonra da Libya ile Askeri İşbirliği Anlaşması Meclis’e sevk edildi.
Bir garip tablo; Rusya’dan S-400 alıyor, ABD ve NATO ile karşı karşıya geliyoruz, ama NATO’nun Rusya’yı çevreleme planını onaylıyoruz… Suriye’de Rus askerleri ile devriye yapıyor, ama Libya’da Ruslarla farklı cephelerde durmaya hazırlanıyoruz…
Tam bu süreçte Rusya Genelkurmay Başkanı General Valery Gerasimov’un, Baltıklar ve Karadeniz’de ABD liderliğinde artan NATO askeri tatbikatlarını, “İttifakın büyük bir askeri çatışmaya hazırlığı” olarak değerlendirmesinin, Kremlin’in de Libya için, “Erdoğan ve Putin Ocak ayında bir araya geldiklerinde askeri destek konusunu görüşecek” açıklamasını yapmasının dikkat çekici olduğunu belirtip, Libya ile ilgili gelişmelerin iç politikadaki yansımalarına geçelim.
-Bahçeli’nin Libya Karnesi-
İktidarın asker gönderme kararına en büyük destek Cumhur İttifakı’nın ortağı MHP’den geldi. Dün yazılı bir açıklama yapan Bahçeli, Türkiye’nin bölgesel ve küresel manevra alanlarını daraltmak amacında olan sözde müttefiklerin ateşle oynadığını vurgulayıp, şöyle dedi:
“Libya’nın meşru ve tanınmış hükümetiyle Türkiye arasında yapılan Münhasır Ekonomik Bölge Anlaşması, zalimleri ve Türk düşmanlarını adeta felç etmiştir. Bu kapsamda gerektiği takdirde Libya’ya asker gönderme seçeneği mutlaka gündeme alınmalı ve gereği cesaretle yapılmalıdır. Gönül, inanç ve kültür coğrafyalarımızın Türk milletine çağrısı günden güne artmaktadır. Bu çağrıya sessiz ve seyirci kalmak akıl dışılıktır. Libya ve Suriye’deki krizlere tepkisiz ve hareketsiz kalındığı takdirde jeopolitik riskler ithal edilmiş olacak, Anadolu coğrafyası tehlikeye atılacaktır. İhtiyaç hasıl olursa Libya’ya asker göndermek, aynı zamanda bir beka meselesi olup, Milliyetçi Hareket Partisi’nin desteğini alacaktır. Ne işimiz var Libya’da diyen CHP’liler ve tufeyli işbirlikçileri ise ‘Las Tesis’ eylemiyle dansa ve dalavereye hızla devam etmelidir.”
Şimdi de Bahçeli’nin, Libya’daki olaylar başladığında neler söylediğini hatırlatalım.
Şubat 2011’de; Önce bu ülkedeki işçilerimizin durumu gündeme getirerek, dönemin Başbakanı Erdoğan’ı şu sözlerle eleştirdi:
“Sayın Başbakan Beyrut’ta geziyor, Lübnan’a gidiyor. Mısır’la ilgili Obama ile ikide bir telefon görüşmesi yapıyor. Memleket yangın yerine dönmüş, hala Mısır’la, Tunus’la Lübnan’la bilmem neyle uğraşıyor. Libya’da işte halk ayaklanması oldu, bir çatışma başladı. Oradaki 25 bin insanımızın can güvenliği kalmadı. Üç günde belli olan şeyi görmezlikten geldiler. Sonra bin 600 kişiyi alabilecek bir gemiyle oraya gidip oradaki 25 bin insanımızın Türkiye’ye taşınmasını planlar hale geldiler. Orada kan gövdeyi götürüyor. Yani hepsinin can ve mal güvenliği tehdit altına alınmış, ama oturmuşlar iki bakanı göndermiş Marmaris’e gelen gemiyi törenle karşılıyor. Üç günden beri 5 bin kişiyi bulmamış. Daha 20 bini orada. Peki oradaki insanları ateşin ortasına niye bırakıyorsun? Onlar oraya ekmek parası için giderken, sen de arkalarından gittin. O Kaddafi denen insandan, diktatörden insan hakları ödülü aldın. Ödül alırken gitmesini biliyorsun da şimdi ne diyerek gitmiyorsun?”
1 ay sonra Fransa öncülüğünde Libya’ya müdahale başladığında buna karşı olduklarını belirtti… BOP kapsamındaki ülkelerde Tunus’tan başlamak üzere Mısır, Bahreyn, Yemen ve Libya’da halk ayaklanmalarının baş gösterdiğini hatırlattı… Ve özetle şu uyarılarda bulundu:
“Libya diğerlerinden farklı. Tunus ve Mısır’dan ziyade Libya’da bir iç çatışma ve toprak bütünlüğü ve parçalanmasına da sebep olabilecek gelişmeler oldu. Bunun bir örneği Irak’ta yaşandı. Her ülkede bir toplumsal bir gerilim olduğunda, ABD’nin öncülüğü ve yönlendirmesi ile oraya ‘demokrasi ve insan hakları götürüyoruz’ gerekçelerine dayalı bir askeri müdahale veya işgâl gücü gönderilmesi 21. Yüzyıldaki önemli gelişmelerin kaynağını besleyen bir durum olabilir. Özellikle Türkiye açısından meseleleri ele aldığımızda; Şu anda Şemdinli, Hakkari, Yüksekova gibi illerde buna benzer provaların yaygınlaştığı, İmralı’da bulunan caninin Mısır olaylarına benzer bazı tavsiyelerde bulunduğu bir ortamda, Türkiye’yi bölmek isteyen iç ve dış unsurların eline Libya örneğinin verilmesine rıza göstermeyecek hassasiyeti koruması lâzımdır. Bugünkü siyasi iktidardan beklentimiz budur. Nitekim Sayın Başbakan, BM kararı öncesinde NATO güçlerinin bir müdahalesinin olabileceği söylentilerinin baş gösterdiği ortamda Türkiye olarak bunu kabul etmememiz gerektiğini ifade etti. Bu sağlıklı bir düşüncedir.”
Bilindiği gibi Erdoğan, daha sonra Libya’ya NATO müdahalesine onay verdi.
Bunun üzerine “BOP’un yeni bir aşamasına geçildiği ve bölgenin siyasi mimarisinin Batılı ülkelerin çıkarlarına uygun olarak tanzim edilmesine çalışıldığı izlenimini güçlendirdiğine” dikkat çeken Bahçeli, şunları söyledi:
“Başbakan Erdoğan ve hükümetinin bu gelişmeler karşısında sergilediği kararsız ve çelişkili tutum her bakımdan ibret ve esef vericidir. Hiçbir fikri hazırlığı ve stratejisi olmayan hükümet, gelişmeler karşısında tavrını belirleyememekte, sürekli yalpalamakta, pusulasız bir şekilde savrulmakta ve sürüklenmektedir. İlk önce ‘NATO’nun Libya’da ne işi var’ diyen Başbakan, NATO’daki süreçlerde devre dışı kalınca, bu kez askeri harekatın NATO şemsiyesi altına alınması için sözde ön şartlarla ortaya çıkmış ve Türk kamuoyundaki imajını kurtarmak için NATO ile sanal müzakereler başlatmıştır. Bunun arkasından da ABD Başkanı Obama ile 21 Mart’ta yaptığı görüşmede, Libya’ya müdahalenin NATO komuta-kontrol imkanları kullanılarak NATO içine alınmasına onay vermiştir. BM ve NATO şemsiyeleri arasında gidip gelen, harekâtın uluslararası meşruiyet konularında tutumunu ve tavrını bir türlü belirleyemeyen ve Türkiye’nin bu harekâtın neresinde durduğuna açıklık kazandıramayan Başbakan, çelişkili beyanlarla sürekli patinaj yapmıştır. Bunun sonucu Türkiye’nin uluslararası itibarı da yara almıştır. Bu gerçekler, AKP’nin Türkiye’yi ‘Gündem belirleyen, düzen kuran ve sözü dinlenen itibarlı bir ülke haline getirdikleri’ söylemlerinin kuyruklu bir yalan olduğunu bir kez daha göstermiştir.”
Bahçeli’nin, Kaddafi’nin öldürülmesinden sonraki tepkisini de aktaralım. Başbakan Erdoğan’ı bu vicdansızlığın sözcülüğünü yapmak ve NATO operasyonlarına destek vererek, akan kandan sorumlu olmakla suçlayıp, “AKP hükümetinin bu gelişmelere seyirci kalması ve sesini dahi çıkarmaması büyük bir hayâsızlık ve işgüzarlık olarak yakasına yapışacaktır” dedi.
-Ne Tür Bir “Asker” Gidecek?
MHP adına bir kez daha “Nereden nereye?” demekle yetinip, önemli bir başka konuya geçelim.
Yazının başlangıcında Erdoğan’ın, Libya’ya asker gönderme konusunda “Rusya güvenlik şirketi” örneğini verdiğini belirttik.
Erdoğan’ın Başdanışmanı olan SADAT kurucusu emekli Tümgeneral Adnan Tanrıverdi de Independent Türkçe’ye yaptığı açıklamada, ABD, Rusya, İngiltere gibi ülkelerin özel askeri şirketleri olduğunu, silahlı kuvvetlerinin bulunmadığı yerlerde bunlardan faydalandıklarını hatırlatıp, Türkiye’nin de kesinlikle böyle bir şirkete ihtiyacı olduğunu bildirdi.
Dahası Libya’ya özel askeri şirketler aracılığıyla asker gönderilmesinin daha iyi olacağını savunan Tanrıverdi, “TSK, ülkemizin güvenliği için var. Bunun bir kısmını oraya tahsis edince, görev aldığı yerlerden kısmış olacağız. Öyle olursa TSK’ya yük olmaz. Ülkeye ihraç malzemesi gibi döviz getirisi var. Kendi TSK’mızı oraya göndermek yerine bu tür özel şirketler vasıtasıyla bu işi yapmak daha faydalı” ifadelerini kullandı.
Şimdi soralım:
Eğer olursa Libya’ya ne tür “Asker” gönderilecek?.. Erdoğan ve Bahçeli “Asker göndermek”ten aynı şeyi mi anlıyor?.. Ve Bahçeli, “Askeri şirketler” fikrini de destekliyor mu?..
Müyesser YILDIZ
18 Aralık 2019
Odatv Link: https://odatv4.com/yazar/muyesser-yildiz/libyaya-ne-tur-asker-gonderilecek-18121908.html