Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri’nin “Çocuklar ve Silahlı Çatışma Özel Temsilcisi” diye bir temsilcisi var. İsmi Virginia Gamba.
Gamba, 10 gün kadar önce Suriye’de terör örgütü PKK/PYD/YPG güdümündeki sözde Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) elebaşı, Trump’ın “general”, İmralı’daki teröristbaşının da “manevi oğlu” saydığı Ferhat Abdi Şahin (Mazlum Kobani) ve diğer teröristlerle telekonferans yöntemiyle görüştü.
Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Hami Aksoy, 17 Eylül’de hemen bir açıklama yapıp şu tepkiyi gösterdi:
“Terörle küresel mücadele açısından vahim bir durumdur. Sözkonusu gelişme üzerine Birleşmiş Milletler makamları nezdinde derhal gerekli girişimler yapılmıştır. Bu tutum terörle mücadele konusundaki Birleşmiş Milletler kararlarının açık şekilde ihlalidir. BM’nin terörle mücadeledeki inandırıcılığına darbe vurmaktadır. Terör örgütü PKK/PYD/YPG’nin, cinsel istismardan zorla silah altına almaya kadar uzanan çocuklara karşı işlediği en ağır insanlık suçlarının önlenmesinin yolu terörle mücadele tedbirlerinin samimi ve etkin şekilde, terör örgütleri arasında ayrım gözetilmeksizin hayata geçirilmesidir.”
Ankara’nın olaya tepkisi bununla sınırlı kalmadı. Salı günü AKP MKYK toplantısından sonra bir basın toplantısı düzenleyen Sözcü Ömer Çelik de sözkonusu görüşmenin “teröre destek verme girişimi” olduğunu, bunu şiddetle kınayıp BM yetkililerini uyardıklarını vurguladı ve şunları anlattı:
“Çocukları istismar eden, cinsel istismardan tutun da onları çocuk savaşçı yapan bir örgüt söz konusuyken BM’nin bu konudaki temsilcisinin bunlarla video konferans yoluyla görüşmesi onu meşrulaştırmaktan başka bir anlama gelmez… Gamba’nın bu tutumu BM’nin terörle mücadele konusundaki ilkelerinin açık bir ihlalidir… çocuklarla ilgili bir BM kurumunun, silahlı çatışmayla ilgili bir BM kurumunun başındaki kişinin PYD/YPG/PKK terör örgütünün oradaki uzantısı olan SDG’nin yöneticileriyle ve ele başısıyla video konferans üzerinden görüşürse, o zaman başka ülkelere terör konusunda BM’nin söyleyecek bir sözü olamaz.”
22 Eylül’de Suriye’deki terör örgütüyle ilgili üç şey daha konuşuldu.
İlki; Erdoğan, BM Genel Kurulu’na hitabında, terör örgütü ve Suriye hakkında şunları söyledi:
“Bölgede DEAŞ’a karşı ilk ve en ciddi darbeyi vuran ülke olarak PKK/YPG terör örgütüyle de mücadeleyi sürdürüyoruz. Uluslararası toplum olarak, tüm terör örgütlerine karşı aynı ilkeli tutumu takınmadan ve kararlı duruşu göstermeden, Suriye meselesine kalıcı çözüm bulamayız… Birleşmiş Milletlerin himayesinde başlatılan, Suriyeliler tarafından da sahiplenilen ve yönlendirilen siyasi sürecin başarıyla sonuçlandırılması gerekiyor. Suriye’nin, toprak bütünlüğü ve siyasi birliği korunmuş olarak kalıcı bir barışa ulaşabilmesi, ancak bu şekilde mümkündür.”
İkincisi, bir YPG’li teröristin Rus devriye aracındaki görüntüleri ortaya çıktı. İktidarın televizyonu A Haber bunu, “Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyinde silip süpürdüğü bölgede adeta can çekişen, ABD’nin de belirsiz bir politika sergilediği YPG’ye Rusya kucak açtı.” ifadesiyle aktardı.
BU NASIL CAN ÇEKIŞME!?
Üçüncüsü; Trump’ın Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey, Haseke ve Deyrizor’da YPG/PKK elebaşları ve Barzani’ye bağlı “ENKS” (Kürt Ulusal Konseyi) temsilcileriyle toplantı yaptı. Bunları uzlaştırdı, bir karar mercii heyeti oluşturupi aralarında bölüştürdü. Yani “Barzanistan”dan başlayan terör koridorunun inşaasında bir aşama daha kaydetti.
İşte Jeffrey’in bu görüşmeleriyle ilgili olarak bir iddia gündeme geldi; Türkiye’nin yeni harekat düzenlemeyeceği yönünde teröristlere güvence verdiği öne sürüldü.
Sözkonusu iddiayı aktaran, bizzat devletin Anadolu Ajansı’ydı.
Ancak Ankara adeta kapı duvar oldu, iktidar medyası ise üç maymunu oynadı.
Sadece Dışişleri Bakanlığı kaynakları, o da Yeniçağ gazetesinin sorusu üzerine, Jeffrey’nin adını hiç anmadan, “PKK/YPG terör örgütüyle mücadelemizde ve saldırı nereden gelirse orada cevap verme kararlılığında bir değişiklik sözkonusu olamaz.” gibi bir açıklama yaptı. İlginçtir, bu açıklama Bakanlığın internet sitesine konmadı.
Hemen bir başka skandalı hatırlatalım. Ağustos başında Dışişleri Bakanı Pompeo’nun organizasyonuyla, ABD’li bir şirket ile PKK/YPG’nin petrol anlaşması imzaladığı ortaya çıktıkğında, bunu medyadan öğrenen Dışişleri Bakanlığı hemen bir açıklama yapıp, “ABD’nin bu adıma destek vermesinin esefle karşılandığını” bildirdi.
Sözkonusu anlaşmayla ilgili haberlerde James Jeffrey ile ilgili bir ayrıntı vardı. O da Jeffrey’nin öncesinde Ankara’yı bilgilendirdiği ve “olumsuz bir tepki gelmediği” idi.
Bu doğru muydu yalan mıydı, netleşmedi; ama Erdoğan’ın şu sözleri dikkat çekmişti:
“Bu tabii yeni bir şey değil. Böyle bir felaketi Sayın Trump’a da söyledim, ‘Bu terör örgütlerine buradan böyle kaynak aktarımı yapmanız bizim bölgemizde ciddi sıkıntılara neden olabilir ve bu terör örgütünün ekonomik kaynakları nereden geliyor diye düşünüldüğünde işte kaynak belli, siz bunlara kalkıp Deyrizor’daki petrol kaynaklarından aktarıyorsunuz, bunları güç sahibi yapıyorsunuz.’ Onlar da bunu nereye satıyor, o da enteresan. Böyle bir durum söz konusu. Kendileri de gerekli talimatı vereceklerini filan söylemişlerdi, ama şu ana kadar gelen bu konuda olumlu bir gelişme yok. Takipçisiyiz, takip edeceğiz.”
DOĞRUYSA O GÜVENCEYİ KİM NE ZAMAN VERDİ?
Sonrası mı?
Aynı günlerde James Jeffrey, petron anlaşması için “özel operasyon” dedi… Geçen sene 17 Ekim’de Türk tarafı ile müzakere edilen kuzeydoğu Suriye’deki ateşkesten son derece memnun olduklarını söyledi… Ve Ankara ile SDG arasında “diyalog” için görüşmelerin sürdüğünü iddia etti… Cenevre’deki Suriye Anayasa Komitesi çalışmalarının hemen ardından Türkiye’ye gelip Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar ve Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın’la görüştü. Sözkonusu görüşmelerle ilgili yapılan açıklamalarda, “Suriye’deki terör örgütlerine desteğin kabul edilemez olduğunun vurgulandığı” bilgisi verildi.
Jeffrey’in son skandalına dönersek; PKK/YPG’ ile ENKS arasında anlaşma sağladıktan sonra doğruca Neçirvan Barzani’ye gitti. İki ismin, “Kürt taraflar arasındaki yakınlaşmayı ve Suriye’deki yabancı güçlerin durumunu” konuştuğu duyuruldu.
Bir hatırlatma daha; bilindiği gibi, Neçirvan Barzani 4 Eylül’de Ankara’da ağırlandı. Erdoğan ve Çavuşoğlu ile görüştü. Görüşmelerde, “PKK ile ortak mücadelenin” ele alındığı bildirildi.
İşte bir Barzani klasiği daha; Ankara’yla öyle, ABD’yle böyle!..
Tabloyu Toparlayalım:
Bir tarafta Dışişleri Bakanlığı’nın ABD-PKK petrol anlaşmasına ve BM Özel Temsilcisi Virginia Gamba’nın teröristbaşıyla görüşmesine gösterdiği tepkiler, diğer tarafta Jeffrey’nin terör örgütüne Türkiye adına “güvence” verdiği iddiası konusunda yarım ağız, gayrıresmi, ne dendiği anlaşılamayan tavrı…
Bir tarafta Erdoğan’ın “Terör ağzıyla örgütüyle mücadeleyi sürdürüyoruz.” deyip uluslararası toplumu ilkeli davranmaya çağırması, Suriye’nin toprak bütünlüğünden söz etmesi, öte tarafta terör örgütüne “devlet” kurdurmada önemli bir adım daha atılması…
Bir tarafta AKP Sözcüsü’nün Virginia Gamba ve BM’yi uyarması, diğer yanda üzerinden neredeyse bir hafta geçtiği halde Jeffrey rezaleti konusunda topyekün sessizlik…
Ve soralım;
Doğruysa, Jeffrey’nin terör örgütüne verdiği “Türkiye operasyon yapmayacak” güvencesinin dayanağı ne, kaynağı kim?.. Bu karar Barış Pınarı Harekatı’nı durdurmak için 17 Ekim’de Ankara’ya gelen ABD Başkan Yardımcısı Mike Pence ve Dışişleri Bakanı Pompeo ile görüşmede mi alındı, Jeffrey’nin, Milli Savunma Bakanı Akar veya Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın ile yaptığı son görüşmelerde mi?..
Bu iddiayı -daha önce İmralı’daki teröristbaşının mektubunu da yayınlayan- devletin Anadolu Ajansı duyurmuş olsa da; böyle bir söz verilmesi imkansız olduğuna, olması gerektiğine yani Jeffrey yalan söylediğine göre, Ankara sessizliğini bozup Suriye Özel Temsilciliği değil, PKK Özel Temsilciliği yapan bu Amerikalıyı “istenmeyen adam” ilan etmek için daha ne bekliyor?!..
Sincan’dan açık cezaevindeki tüm dostlara kucak dolusu sevgiler…
Müyesser Yıldız
Sincan Kadın Kapalı Ceza İnfaz Kurumu
G4 Blok
Odatv Link: https://odatv4.com/yazar/muyesser-yildiz/yok-mu-bu-amerikaliyi-durduracak-birileri-27092023.html