İsrail Dışişleri Bakanı Liberman’ın Gazze’nin güvenliğinin AB tarafından sağlanması ve buraya gidecek yardımların sevkiyatının Kıbrıs Rum kesimi veya Yunanistan limanlarından yapılması planının altından da yine Türkiye’ye büyük bir fatura çıkacak gibi görünüyor.
AB’nin Dışişleri Yüksek Temsilcisi Catherine Ashton İsrail gitti. Giderken de Gazze’ye ambargonun kaldırılması için her türlü katkıya hazır olduklarını vurguladı. Yani Liberman’ın planına yeşil ışık yaktı.
Bu plan ve AB’nin devreye girmesiyle, Türkiye’nin ne alakası olabilir ki?.. Alaka şu:
AB yıllardır Türkiye’den, Rum kesiminin, hem NATO üyeliği, hem Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikası (AGSP) olarak bilinen Avrupa Ordusuna katılmasını veto etmemesini şart koşuyor. Her biri tek olarak da birlikte de önemli. Çünkü NATO ve Avrupa Ordusu birçok yerde ortak çalışıyor.
AB’nin bu şartı; sadece ilerleme raporlarına değil, Türkiye ile müzakereleri başlatan 3 Ekim 2005 tarihli Müzakere Çerçeve Belgesi’ne de kondu. Dönemin Dışişleri Bakanı Abdullah Gül sözümoha bu şartı protesto için MÇB’sini imza törenine katılmayacağını açıkladı. Bunun üzerine AB dönem başkanı İngiltere, hukuki geçerliliği olmayan, üst yazı niteliğinde, her ülkenin kendisine gore yorumlayabileceği bir açıklama yayınladı. Neticede “zafer kazandık” edasıyla gidip, o belgeyi imzaladık. (Dönemin Rum Dışişleri Bakanı Yakovu Türkiye’nin imzayı basmasından sonra o açıklamanın, MÇB’nin bir parçası olmadığını söyledi.)
Rum kesiminin “uluslararası kuruluşlara üyeliğinin veto edilmemesi” şartını kabul ettiğimiz belge MÇB’den ibaret değil. Dışişleri Bakanı sıfatıyla geçmişte Gül, ardından Ali Babacan ve son olarak Ahmet Davutoğlu tarafından imzalanan “Türkiye-AB Ortak Tutum Belgelerinde” de yer aldı.
Özetle, AKP iktidarı Rumların NATO ve Avrupa Ordusu başta olmak üzere tüm uluslararası kuruluş ve anlaşmalara katılmasını çoktan kabul ettiler, ama bir türlü hayata geçiremediler.
Avrupa Ordusu’nun önemi şu; Türkiye, istediği zaman NATO’nun imkanlarından yararlanan bu organizasyonun karar mekanizmasına alınmadı. Ayrıca Türkiye’nin istediği, Avrupa Ordusu’nun Kıbrıs, Ege, Kafkaslar’da kullanılmayacağı garantisi verilmedi.
Hal böyleyken Rum kesiminin hem NATO üyesi olmasına, hem de “AB öncülüğünde, NATO imkanlarıyla yapılacak operasyonlara katılmasına izin” vermemiz istendi, isteniyor.
T.C.’NİN KURULMASINDAN BU YANA EN CİDDİ PROBLEM DEMİŞTİ
Bu, en önce KKTC için büyük bir tehdit olarak algılandı… Sadece TSK değil, Başbakan Erdoğan da bir zamanlar böyle düşünüyordu. Erdoğan, Avrupa Ordusu’yla ilgili ilk dayatmaların başladığı, dönemin İngiliz Başbakanı Tony Blair’in yine bir teminat mektubuyla işi hallettiği (Yunanistan, bu mektubun da geçerli olmadığını açıklamıştı) 2001’de AKP’nin grup toplantısında o günkü Ecevit hükümetini şöyle eleştiriyordu:
“Türkiye’nin geleceğine dair kaygılarımız nedeniyle milli bir duruşa ihtiyaç olduğuna inanıyoruz… Gündemin önemli maddesi, Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikası (AGSP) konusunda yaşanan gelişmelerdir… Türkiye ısrarla ve haklı olarak, AGSP’nın karar sürecinde yer almadıkça, veto yetkisini kullanacağını söylüyordu. Hal böyleyken, hükümetin iki gün önce AGSP’yi desteklediğini açıklaması anlaşılır bir şey değildir. Çünkü bir-iki iyileştirmenin dışında Türkiye’nin karar sürecinde yer alma talebi kabul edilmemiştir. İyileştirici gelişmeler olarak ortaya konulan konular da İngiltere Başbakan’ı Sayın Blair’in bir mektubunun içeriğinden ibarettir. Kaldı ki Yunanistan, İngiltere’yi, kendi adına Türkiye ile müzakere görüşmeleri yapmaya yetkili kılmadığını açıklamışken, bu mektup ne ifade eder? Ne oldu da daha bir hafta öncesine kadar Türkiye’nin haklı tutumunu savunan hükümet, teslimiyet noktasına geldi, hangi zorlamanın etkisi altındadır? Çünkü bu konu, Türkiye’nin geleceğini çok ciddi bir biçimde tehdit etmektedir. Bu konu, belki de T.C.’nin kurulmasından bu yana önüne çıkmış en ciddi problemlerden bir tanesidir. Neden hükümet bu konuda ne Meclis’e, ne de kamuoyuna açıklama yapmaktan kaçınmaktadır? AB’nin ve NATO’nu bildiği mutabakat, neden T.C. Hükümetinden, TBMM’den, Dışişleri Komisyonundan ve halkımızdan gizlenmektedir. Böyle bir Devlet yönetimi, böyle bir demokrasi anlayışı olmaz, kabul edilemez…Bütün bu olup bitenler göstermektedir ki, bu hükümet, mali bakımdan Türkiye’yi bir müstemleke haline getirdikten sonra, ulusal güvenliğimizi de vesayet altına sokmaktadır. Bu nedenle bizim AK Parti olarak, önümüzdeki süreçte bu gidişi engellemek için ne gerekiyorsa yapacağımızı şimdiden herkes bilsin.”(5 Aralık 2001)
AKP iktidarında, “Bu gidişi engellemek için ne gerekiyorsa yapacaklarını” söyleyen Erdoğan’ın, iktidar olduktan sonra Avrupa Ordusu konusunda hangi belgeleri kabul edip, hangilerine imza attığını yukarıda anlattık!..
2005 TARİHLİ İNGİLİZ PLANI
Liberman Planı-Avrupa Ordusu bağlantısının Türkiye’ye faturasından önce bir rapordan daha söz etmemiz gerekiyor.
İngiliz Avam Kamarası Dış İlişkiler Komitesi 2005’te bir Kıbrıs raporu hazırladı. Bu raporda, güvenlik kaygısı içinde olan Rumların rahatlatılması için “Kıbrıs’ın güvenliğini, NATO veya AB güçlerince sağlanması” öneriliyor, bu önerinin de AB Komisyonu’nda konuşulduğu anlatılıyordu.
İngiliz raporunun konumuzla ilgili dikkat çekici bölümü ise Kıbrıs ve Gazze arasında bağlantı kurulmasıydı. İsrail’in, Gazze’den çekilebileceği hatırlatılıp, “Kıbrıs’ın güvenliğinin inşaasında da benzer bir yöntemin hesaba katılması” istenip, görüşmelerin BM’den ziyade, AB gözetiminde yapılması savunuluyordu. (O günlerde Başbakan Erdoğan, Kıbrıs’ı Lübnan’a, Türkiye’yi Suriye’ye benzetip, ‘Mevcut politikaları sürdürmüş olsaydık, birileri gelir, Kıbrıs’tan çıkın derdi. Bir yere kadar dayanır, ondan sonra kuzu kuzu çıkardık’ derken, Rum Hükümeti Sözcüsü Hrisostomidis, Türkiye’nin, İsrailli askerlerin Gazze’den çekilmesini örnek alması gerektiğini söyledi.).
GAZZE’NİN GÜVENLİĞİ SAĞLANACAK… AMBARGO KALKACAK…
Bu bilgilerden sonra toparlarsak; Liberman Planı’na göre, AB’nin Gazze için devreye sokulmasında bizim açımızdan iki önemli faktör var.
Birincisi, güvenliğin NATO destekli Avrupa Ordusu’nca sağlanması, ikincisi, Gazze’ye yardımların Rum veya Yunanistan limanlarından sevki. Demektir ki, her ikisinde de Rumların en azından fiilen NATO ve Avrupa Ordusu’na katılımı gündeme gelecek.
Bu durumda iki ihtimalden söz edilebilir: Ya, belki hiç gerçekleşmeyecek (HAMAS anında reddetti) Liberman Planı şantajıyla, Rumlara uygulanan vetoları kaldırması için Türkiye’ye yeni bir baskı süreci başlatılıyor. Veya iktidar, “Gazze’nin güvenliği sağlanıyor, ambargolar kaldırılıyor” heyecanıyla, Erdoğan’ın 2001’deki ifadesiyle, “Türkiye’nin geleceğini çok ciddi bir biçimde tehdit eden” bu konuda da “teslimiyet noktasına” geliyor.
Tam da bu günlerde;
Brüksel’e giden heyetimizin, Türkiye-İsrail ilişkilerinin düzelmesi için AB’nin arabuluculuk yapmasını istemesi,
Başbakan Erdoğan’ın Irak’ın kuzeyinde güvenliği sağlamak üzere NATO’yu göreve çağırması,
Durup dururken KKTC ile “maaş kavgası” başlatması,
Türkiye 1 yıldan fazla oyalandıktan sonra, Cumhurbaşkanı Gül’ün eski danışmanı Büyükelçi Hüseyin Diriöz’ün üstelik “terörle mücadeleden sorumlu” sıfatıyla NATO Genel Sekreter Yardımcılığına atanması inşallah sadece tesadüftür!..
Müyesser Yıldız
Odatv link: https://odatv4.com/yazar/muyesser-yildiz/gazzeye-karsilik-kibris-mi-1807101200.html