Erdoğan daha seçilmeden, “başkan” olacağını söyledi, öyle de yaptı, yapıyor. Sıra, bu fiili durumun hukukileştirilmesinde. Bir AKP milletvekili bu gidişatı, “Nasıl ki, gecekondu yapılıyor. Sonra tapu tahsis belgesi, sonra tapu veriliyor. Bunun gibi” şeklinde bir örnekle açıklamıştı.
12 Eylül 2010 Anayasa referandumunun sloganı “12 Eylül darbecilerini yargılayacağız” iken, gerçek amaç, “Yargıyı Dedelerin arka bahçesi olmaktan kurtarıp”, “Üstünlerin hukukundan, hukukun üstünlüğüne” geçmekti. Bu değişiklik öylesine önemliydi ki, Fetullah Gülen, “İmkân olsa mezardakileri kaldırıp, ‘evet’ oyu kullandırmak lâzım” diyordu.
O anayasa değişikliği gerçekleşti. Yargı artık, Cemaatin “arka bahçesi” olmuştu.
Araları bozulunca, bu defa “Yargıyı paralelcilerden kurtarma” operasyonu başlatıldı. Amaç yine aynıydı; “Yeni üstünlerin hukukundan, hukukun üstünlüğüne geçmek”…
Erdoğan yargıyla ilgili gerçek düşüncesini aslında daha 1994’te açıklayıp, “Bu hukuku hazırlayanlar, bu düzenin kaldırılmasının maşası olacaklar” demişti.
İktidarı döneminde ise çok kez, “kuvvetler ayrılığının kendilerine engel olmasından” yakındı.
Cumhurbaşkanı seçildikten sonra da başkanlık sisteminin faziletlerini anlatırken, “Mevzuat amcayı kendimize uydurduk. Onun bağlayıcılığına ‘evet’ demediğimiz için bu işi başardık” demekle kalmadı, “Kuvvetler uyumunu” savundu.
Hatırlanacaktır; Yakın zamanda birlikte katıldıkları bir tv programında AKP Diyarbakır Milletvekili Galip Ensarioğlu, “Yasama bizde, yürütme bizde, yargı bizde” derken, Erdoğan’ın Başdanışmanı Burhan Kuzu da, “Kız bizim, oğlan bizim. Niye denetleyelim?” itirafında bulundu.
RİZE’DEKİ ÇAY HASADI
İşte hafta sonu yargıyla ilgili o dilek ve temennilerin ayan beyan “fiiliyata” geçirildiğine tanık olduk, ama dokunulmazlıkların kaldırılması, AKP kongresi furyası arasında kaynadı veya görmezden gelindi.
Ne miydi o? Memleketi Rize’yi ziyaret eden Erdoğan, beraberinde yüksek yargının üç başkanını, Yargıtay Başkanı İsmail Rüştü Cirit, Danıştay başkanı Zerrin Güngör ve Sayıştay Başkanı Recai Akyel’i de götürdü. Anayasa Mahkemesi Başkanı Prof. Dr. Zühtü Arslan niye yoktu; Davet mi edilmedi, kendisi mi gitmedi, öğrenemedim.
Erdoğan Rize Ticaret ve Sanayi Odası Ödül Töreni’nde, yüksek yargı organlarının başkanlarından oluşan bir heyetin de kendilerine eşlik ettiğini duyururken, sebebini şöyle açıkladı.
“Rize’de bir çayı tahlil edelim dediler. İnşallah bu ziyaretimiz, bu yönüyle de anlamlı olacaktır. Sadece sofralarımızda bir çay içmek değil; ama bunun nasıl elde edildiğini, nasıl toplandığını görmek de o dünyaya, o dünyamıza ayrı bir zenginlik katacaktır. Misafirlerimize Rize’mizin yaylalarından çayına, yemeklerinden müziğine kadar tüm güzelliklerini yaşatacağımız bu ziyaretimizin şehrimizin tanıtımına da önemli katkı sağlayacağına inanıyorum. Görmek, duymak, gelip geçerken uğramak başka, tüm güzellikleri yerinde yaşamak bambaşka.”
Tamam, bizde getirilmek istenen “Türk tipi başkanlık”, ama yine de sormak gerek;
ABD Başkanı, yüksek yargı organlarının başkanlarını gezilerine götürebilir mi?
Ayrıca; Ülke gündemiyle ilgili iki sıcak konu var.
Biri, MHP Kurultay davası ve dosya Yargıtay’da… AKP’nin bu davayla ne kadar yakından ilgilendiği ortadayken, Yargıtay Başkanı Cirit’in Rize’ye “çay tahliline” gitmesi rahatsız edici bir durum değil mi?
Diğer sıcak konu “dokunulmazlıkların” kaldırılması; Her ne kadar Erdoğan Rize’de Cuma Namazı çıkışında yaptığı mitingte, HDP’lilerin “suçluluğunu” peşinen ilân edip, “Alın yargılayın. Bedeli neyse ödesinler… Hayırlı olacak inşallah… Şu andaki günleri, bunların iyi günü…” diyerek sonucu açıklamış olsa da nihai karar merci yargı. Ve yargının tepe isimleri, orada misafiri. Şimdi bu sözler resmen ve alenen yargıya “talimat” sayılmaz mı?
28 Şubat döneminde Genelkurmay’ın hakimleri Karargâha çağırıp, brifing vermesi çok eleştirildi, hâlâ da eleştirilip, tartışılıyor. En çok kızanlar da AKP’liler.
Şimdi Rize’deki bu tabloya, “kuvvetler uyumu”nun ete-kemiğe büründürülmesine ne diyecekler?
“Efendim, biri Genelkurmay, diğeri Cumhurbaşkanı. Ne âlâka?” derseniz;
Daha 4 gün önce AKP Sözcüsü Ömer Çelik Binali Yıldırım’ın Genel Başkanlığını açıklarken, şunları söylemedi mi?
“Sayın Cumhurbaşkanımızla, liderimizle AK Parti arasında bir dirhem mesafe yoktur, dün olmamıştır, bundan sonra da olmayacaktır.”
Şimdi, “Öyleyse, AKP ile yüksek yargının başkanları arasında da bir dirhem mesafe kalmamıştır” ve “Bu durum, 28 Şubat’taki kadar ağırdır” eleştirisini yapsak, çok mu haksızlık olur?
Genelkurmay Başkanı nikâhta… Yüksek yargı başkanları hasatta…
Gel de 2011’de Danıştay ve Yargıtay başkanlıklarına sınıf arkadaşları seçildiğinde Bülent Arınç’ın şu sözlerini hatırlama:
“Kurban olduğum Allah, verdikçe veriyor!..”
Evet, “Allah verdikçe verdi”… Anlaşılan şimdi de “hasat” zamanı…
Müyesser Yıldız
Odatv Link: https://odatv4.com/yazar/muyesser-yildiz/turkiye-ile-ilgili-oyle-kritik-bir-madde-var-ki-31102003.html