İçeriğe geç

“Hesabımız Atatürk’le” Deyiverin Artık!..

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, son haftalarda “ulusalcılığa” taktı. İçerde dışarda, yatıp kalkıp “ulusalcılıkla hesaplaşma”dan söz edip İttihat ve Terakki’ye fatura çıkartıyor. Yeni AKP’nin dizaynında yer edinebilmek, “ulusalcılık” üzerinden Türk milliyetçiliğine sövmekten, buradan da Atatürk’ü hedef almaktan geçiyor zahir!..

Önce: “Ulusçulukla hesaplaşma zamanı geldi.” diyerek Hürriyet’e manşet oldu. Yandaşlar bile eleştirdi.

Yine de hızı kesilmedi, bu defa Kanada ziyaretinde salvolarını sürdürdü. Ama Kanada’da gerçek hedefine biraz daha yaklaştı. İttihat ve Terakki’nin yanlış ulusçuluk anlayışının 100 içinde oluşturduğu travmaları demokrasi ile tedavi ettiklerini belirten Davutoğlu, “ulusçuluk-ulusalcılık” farkını izah ederken şunu söyledi:

“O günkü İttihat-Terakki ve sonrasında yaşananların bugünkü karşılığı ulusalcılıktır…”

Bakan Davutoğlu da 100 yılın hesabını gördüklerini itiraf ediyor…

İttihat ve Terakki, Atatürk dönemi, “Ne mutlu Türküm diyene” anlayışı… Ne varsa, hepsini bir gördüğünü açıklıyor…

İttihat ve Terakki’nin kuruluş amacı ile yıkılış döneminde geldiği noktanın günümüzdeki karşılığının hangi anlayışa tekabül ettiğini bir başka yazıda anlatmak üzere, Davutoğlu’na en veciz cevabı vermesi için sözü Mustafa Kemal Atatürk’e bırakalım.

Damat Ferit de Mustafa Kemal ve milli mücadele için “ittihatçılık” deyince, şu cevabı aldı:

“Ferit Paşa kabinesi tam anlamıyla İngilizlerin istilâ tutkuları için biçilmiş kaftandır. Bize İttihatçı diyenler unutuyorlar ki, milli hareket bütün millet tarafından yapılmaktadır. Eğer işin içinde İttihatçılık olmak gerekse, bütün millet İttihatçılıkla suçlanmış olur…

İttihatçılıkla ilgimiz bulunmadığını dünyaya ilan ettik… İttihatçılık tarihe karışmıştır. Hükümet merkezinin, Batı’nın siyasal hatası onların yeniden canlanmasına sebep olmadığı takdirde, millet bunun canlandırılmasını aklına bile getirmeyecektir…

Milletin kendi hayatını kurtarmak, kendi yasal hakkını savunmak için çıkardığı sese katılmak, her kendini bilen vatandaşın görevidir. Eğer bu millet, bu ülke bölünecek olursa genel onursuzluğun yıkıntısı altında kalan şunun, bunun şahsi onuru da parça parça olur…

Milletin yaşam hakkı ve kurtuluşunu istemesi birkaç kişi tarafından dünyaya, sanki devlete karşı bir isyan gibi gösterilmeye çalışıldı…

Bu hareket milletin bir arzusudur, hatta bir ihtiyacıdır. Bu istek ve ihtiyacı birleştiren şey de kişiler değil, bizzat olaylardır. Ülkenin birlik ve kurtuluşunu tehdit eden yasa dışı birtakım şiddetli istekler, topraklarımıza hiçbir hakka dayanak olmaksızın meydana gelen saldırı, tehlike karşısında millet birleşmek gereğini duymuştur. Böyle bir harekete macera demek, bu hareketi değerli görenleri maceraperestlikle lakaplandırmak aymazlık, kötü niyetlilik değil midir?..

Bu kadar açık bir şeye de İttihaçılığın yaşatılması, iktidara gelme hırsı gibi iftiralar savurmak ahlaka, vatandaşlığa yakışmayacak bir anlayışsızlıktır, terbiyesizliktir…

Yenilgimizin bedelini çok ağır ödedik. Elimizden köyler, iller değil ülkeler alındı. Fakat son lokmasını da ağzından kapmak için bir milletin hayatına kıymak canice bir davranıştır. Öldürülen bir adamın kendisini son nefesine kadar cesaretle, mertlikle savunması doğal ve gereklidir…”

İçerde, dışarıda herkes: “Türkiye yanlış yolda.” diyor, ülkenin parçalanmasından endişe duyuluyor. Davutoğlu’na göre ise bunlar, “Türkiye’nin artan gücü ve etkinliğinden rahatsız olanların” hezeyanı. Ya şu sözünü neye yormalı; bunlar “AK Parti’nin ve Türkiye’nin kaybetmesini isteteyen çevreler” imiş.

Dışişleri Bakanına göre önemli ve öncelikli olan hangisi; Türkiye mi, AKP mi?

Silivri, Hasdal, Hadımköy ve Maltepe’ye kucak dolusu sevgiler…

Müyesser YILDIZ

26 Eylül 2012

Kategori:Uncategorized