Büyük bölümü “FETÖ” kumpaslarında bedel ödemiş, 15 Temmuz darbe teşebbüsüne karşı durmuş 103 emekli amiralin Montrö Sözleşmesi ve TSK’da tarikat yapılanmalarına ilişkin açıklaması kelimenin tam anlamıyla kıyamet kopardı.
Açıklamada ne var? Özetle, şunlar söyleniyor:
– “Gerek Kanal İstanbul gerekse uluslararası antlaşmaların iptali yetkisi kapsamında Montrö Sözleşmesi’nin tartışmaya açılması endişe ile karşılanmaktadır.”
– “TSK’nin, Anayasa’nın değişmez, değiştirilmesi teklif edilemez temel değerlerini titizlikle sürdürmesi zaruretidir. TSK ve Deniz Kuvvetlerimizi bu değerlerin dışına çıkmış, Atatürk’ün çizdiği çağdaş rotadan uzaklaşmış gösterme çabalarını kınıyor ve tüm varlığımızla karşı çıkıyoruz… Ana ve Mavi Vatan’ın koruyucusu Deniz Kuvvetleri Komutanlığı personelinin Atatürk ilke ve devrimleri doğrultusunda yetiştirilmesi elzemdir.”
– “Aksi halde Türkiye Cumhuriyeti, tarihte örnekleri olan, bunalımlı ve bekası için en tehlikeli olayları yaşama risk ve tehdidi ile karşılaşabilecektir.”
Peki, bunları dillendiren sadece emekli amiraller mi?
Yıllardır Montrö, hatta Lozan tartışılmıyor mu?
Sadece TSK değil, tüm kurumlarda tarikat ve cemaat yapılanmalarından söz edilmiyor mu?
Ve bizatihi İktidar ile ortağı MHP, ülkenin “beka” sorunuyla karşı karşıya olduğunu anlatıp, herkesin Cumhur İttifakı’nı desteklemesi gerektiğini savunmuyor mu?
Bu gerçeklere rağmen gece yarısından beri iktidar ve medyasından gelen tepkileri biliyorsunuz.
Tamamı emekli olan bu amireller, anında “darbe heveslisi, vesayetçi, 5’inci kol unsuru, dış güçlerin ezik piyonları” olmakla, “kaos simsarlığı” yapmakla suçlandı.
“Eski Türkiye sevdalıları” ilân edilip, “ne hakla milli iradenin meşru temsilcilerine parmak salladıkları soruldu, “hodri meydan” ile “had” bildirildi.
Kısacası;
Ömürleri ülkeye hizmet etmekle geçmiş, emperyalizmin maşası olan “FETÖ”nün kumpaslarıyla cezalandırılmış bu insanların bile “düşünme ve konuşma hakkı” olmadığı hatırlatıldı.
Bir kez daha, “Milli iradenin yegâne temsilcisi biziz.” denildi.
“Benimle aynı davayı gütmüyorsa, kardeşim bile olsa tanımam.” mesajı verildi.
Ve “Rabb’imizden başka kimseye hesap vermeyiz.” anlayışının altı çizildi.
Tepkilerin hepsi bir yana; Adalet Bakanı Abdulhamit Gül’ün sabaha karşı yaptığı, “Seçilmişlere parmak sallamaya kalkan darbe heveslileri şunu iyi bilsin; köhnemiş vesayetçi zihniyetin prangalarından kurtulan, bu zihniyetten hesap soran, gücünü milli iradeden alan bir Türkiye var artık. Bu ülkenin bekasını korumak demokrasiye saygıdan, hukuka bağlılıktan geçer.” şeklindeki açıklama önemliydi.
Neden önemliydi?
Hemen akabinde Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, 103 emekli amiral ile “varsa irtibatlı oldukları kişilerin tespiti ve yasal gereğinin ifası amacıyla re’sen soruşturma başlatıldığını” duyurdu.
MGK Bildirisi Neydi?
Bu ne tepki ve hız?
1 yıl önce, 30 Ocak 2020’de MİT’in ilk sivil Müsteşarı olan Sönmez Köksal dahil 126 emekli büyükelçi bir bildiri yayımlayıp, Montrö’nün tartışmaya açılmasının “Türkiye için gerçek bir beka sorununa yol açacağı” belirtilip, Kanal İstanbul’dan vazgeçilmesini istemedi mi?
Böyle bir şey yaşandı mı? Onlar da emekli, bunlar da!..
Devam edelim.
Cumhur İttifakı’nın ortağı MHP’nin Lideri Devlet Bahçeli de 24 Aralık 2019’da Montrö’nün tartışılmasının “Türkiye için tehdit ve beka sorunu” olduğu uyarısında bulunmadı mı?
Biraz daha geriye gidelim.
29 Mart 2017’deki MGK toplantısından sonra yayınlanan bildiride şu madde yok muydu?
“Karadeniz’in güvenliğinin teminatı kapsamında, Montrö Sözleşmesi’nden doğan hak ve menfaatlerimizi, bölgesel sahiplik ilkesi doğrultusunda her platformda savunmaya devam edeceğimiz bir kez daha teyit edilmiştir.”
Balyoz Davası Neden Bitmedi?
Önemli bir bölümü Balyoz ve Ergenekon kumpaslarında yargılanmış olan 103 emekli amiral hakkında başlatılan soruşturmaya dönelim.
AKP İktidarı, TSK’ya indirilen “Balyoz”un “kumpas” olduğunu ne zaman anladı? 17/25 Aralık’tan sonra.
Görünürde böyleydi; ama ne o süreçte hayatını kaybedenler için üzüntü bildirildi ne de yıllarca hapiste yatanlara doğru dürüst tazminat ödendi. Göreve dönenlerin büyük bölümü de ilk fırsatta emekli edildi.
Kaldı ki, birçok ismin, “Balyoz da Ergenekon da bal gibi vardı. FETÖ sulandırdı.” dediğini biliyoruz.
Defalarca sorduğumuz bir konuyu daha hatırlatalım.
Malûm, Balyoz kumpası davası aslında bitmedi. Yeniden yargılama sonrasında tüm subaylar için beraat kararı verildi; ama İstanbul Cumhuriyet Savcılığı 7 isim için temyize gitti. Dosya 2015’ten beri Yargıtay’da bekliyor.
Acaba neden bekledi?.. Bu günler için “yedek akçe” niyetine mi?
Balyoz kumpasında görev almakla suçlanan eski hakim ve savcıların duruşmalarda, “Balyoz davası bitmedi ki.” şeklinde savunma yaptığını da kaydedelim.
Balyoz’un hakim ve savcıları hakkında açılan, Mayıs’ta görülecek bir dava daha var.
O gün geldiğinde, hem Balyoz dosyasının Yargıtay’da beklemesine hem de iktidarın 103 amirale gösterdiği tepkiye dayanarak savunma yapacaklarını şimdiden öngörebiliriz.
En önemlisi; “FETÖ” firarileri şimdi çıkıp da iktidara, “Gördünüz mü, bunlar darbeciymiş. Bizim çizgimize geldiniz.” demez mi?
Ez cümle;
Keşke, günlerdir Montrö aleyhinde yayın ve açıklama yapanlara da aynı hız ve şiddette tepki gösterilseydi…
Keşke, iktidar medyası tekkedeki amiral konusunda da iki kelam etse ve savcılık bu konuda da re’sen soruşturma başlatsaydı…
Veya keşke, Yunanistan’ın karasularını genişletme hakkı olduğunu bildirip, Türkiye’nin bu konuda aldığı “casus belli” kararı için “gayrı ciddi” diyen Yunan Genelkurmay Başkanı Floros’a da anında tepki gösteren bir yetkili çıksaydı…
Son olarak, emekli amirallerin açıklamasından hareketle şunu soralım:
Anayasa’nın değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez ilk dört maddesini savunmak, yine Anayasa’da yer alan Atatürk ilke ve devrimleri ile Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kuruluş senetlerinden Montrö’ye sahip çıkmak yanlış ise; bizatihi Anayasa ilga edilmiş olmaz mı?!
Müyesser YILDIZ
4 Nisan 2021
Odatv link: https://odatv4.com/feto-amirallerin-montro-ve-ataturk-aciklamasina-ne-der-04042141.html