Fransa’da öldürülen 3 PKK’lı kadın için gözyaşı dökenler, “Vallahi biz öldürmedik” diye yemin billah edenler, ne ararsanız var!… Bir tek PKK’dan özür dileyip, “milli yas” ilân etmedikleri kaldı!..
Ne oldu Abdullah Çatlı efsanelerine, herkesi uçuran Kurtlar Vadisi’ndeki Polat Alemdar rol modellerine?.. Veya “Bölgemizde uçan kuştan haberi olan, Suriye’yi sokak sokak bilen, dünyanın takdirle izlediği MİT”imizin Almanya’da, Oslo’da masaya oturduğu bu PKK’lıları “koruyamayıp”, kimlerce öldürüldüklerini anlayamamasına?!..
Bu millet İsrail’i sevmez, ama içinden de kıskanır bilirsiniz. “Düşman” bellediklerinin gözünün yaşına bakmadığı için!..
Fransa’daki olayla Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve istihbaratının itibarı, hem de kendi ağzımızla yerle bir edildi. Baksanıza Fransızlar, “Bu operasyonu Türklerin yaptığı iddiası gülünç” diye nasıl da dalga geçiyor.
Bizimkiler ABD’nin Kandil’deki PKK’lıları Bin Ladin modeliyle ortadan kaldırma teklifini, “Mağaralarda yaşıyorlar” gerekçesiyle reddetmişti. Mağaralardakilere “kıyamayanların”, Fransa’nın ortasında, Fransa istihbaratıyla iç içe olanların öldürülmesini lanetlemesine şaşmamak lâzım!..
Başbakan Erdoğan bugün ASKON Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmada Fransa Devletine, Paris’te gerçekleşen “suikastı” derhal aydınlatması çağrısında bulunurken, öldürülen PKK’lılar için şunu söyledi:
“Terör örgütünün kurucuları arasında yer alan ve suikast sonucu öldürülen ve Interpol tarafından kırmızı bültenle arananlar var aralarında. Düşünebiliyor musunuz? Fransız Devlet Başkanının ‘düzenli görüşmelerimiz oluyordu’ derken bu insan veya insanlar sizinle nasıl düzenli görüşebilir. Bu nasıl siyasettir?”
Diyarbakır Emniyet Müdürü Recep Güven, “Dağda öldürülen terörist için ağlamayan insan değildir” dediğinde, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç Güven’e destek çıkarken, Başbakan Erdoğan, “Elinde silah olan, can alan hiç kimseye en küçük müsamahamız yoktur. Terörü mazur göstermek isteyen hiçbir anlayışa müsamaha göstermedik. Evlatlarımızı katleden ve bu yolda mücadele ederken ölen terörist için ağlamadık, ağlamayız” şeklinde tepki göstermişti.
Arınç şimdi de “terör örgütü kurucuları arasında yer alan, kırmızı bültenle aranan” o PKK’lıların öldürülmesinden “utanç” duyuyor…
Başbakan, Fransa Devlet Başkanı’nın bu insanlarla “düzenli görüşmeler” yapmasının hesabını soruyor, ama kendileri o terör örgütünün başlarıyla İmralı ve Kandil’de “düzenli görüşmeler” yaptırtıyor…
-Fransız Savcı Neyi Hazmedememişti?-
“Bu nasıl siyasettir?” diye sorup, Ekim ayına dönelim. Belki o günlerde olanlar, küresel planlarda “küresel” bir şebeke haline gelen, onun bunun çocuğu olan PKK ve Paris’te yaşanan olayı bir nebze aydınlatabilir.
Başbakan Erdoğan katıldığı bir televizyon programında, “Fransa ve Almanya PKK terör örgütüne karşı bize yardım etmiyor. Almanya ve Fransa bu sorunun bitmesini istemiyor” tespitinde bulundu.
6 yıldır PKK ile uğraşan Fransız Savcı Thierry Fragnoli anında yazılı bir açıklama yapıp, Erdoğan’ın “saçmaladığını” söyledi. Kendisi dışında 3 Savcı, bir yardımcı hakim ve 28 komiserin PKK konusunda çalıştığını belirten Fragnoli, 2006’dan bu yana Fransa’nın en çok PKK militanını yakalayarak, yargıladığını ve hapse attığını anlattı. Erdoğan’ın sözlerine “çok gücendiğini” de vurgulayan Fragnoli, “Aynen bizim politikacılar gibi, Türk politikacılar da bazen saçmalıyorlar. Fakat bu sefer söylenenleri gerçekten hazmedemiyorum” dedi.
-KCK’dan Fransa’ya Misilleme Tehdidi-
Bizimkiler KCK için önce “PKK’nın şehir yapılanması”, sonra “alternatif devlet örgütlenmesi” deyip, seri operasyonlar düzenledi. Şimdilerde ise o KCK’nın cezaevlerindeki mensuplarının İmralı pazarlıkları kapsamında 4. yargı paketiyle kurtarılmasına çalışıyorlar.
İşte Ekim ayında bu KCK ile Fransa arasında da bir çatışma yaşandı.
Başbakan Erdoğan’ın Fransa’ya yönelik suçlamalarından hemen sonra Paris’te düzenlenen bir operasyonla PKK’nın Avrupa üst düzey yöneticilerinden Adem Uzun’un da aralarında bulunduğu 4 kişi gözaltına alındı.
Adem Uzun, MİT yöneticileri ve Başbakan Erdoğan’ın o günlerdeki özel temsilcisi Hakan Fidan’ın Oslo’da pazarlık masasına oturduğu PKK’lıların önde gelen ismiydi. Soruşturmayı yürüten Paris Terörle Mücadele Alt Müdürlüğü (SDAT) 6 ay boyunca devam eden teknik ve fiziki takipten sonra düğmeye basmıştı. Çünkü göz altına alınan Adem Uzun ve arkadaşlarının Kuzey Irak’taki PKK kamplarına çoğunluğu anti-tank gibi ağır silah ve lojistik destek sağladıkları anlaşılmıştı.
Fransız polisinin başka önemli tespitleri de vardı; PKK’nın silahlı ve siyasi kanadı arasında çeşitli sözleşmeler imzalanmıştı ve 1,2 milyon Euro gibi bir paradan söz ediliyordu.
Soruşturmayı yürüten polis kaynakları, PKK’nın siyasi ve silahlı kanadı arasındaki ilişkilerin henüz Fransız mahkemelerinde kanıtlanamamış olması sebebiyle bu soruşturmanın önemli olduğunu açıkladı.
Bu operasyon üzerine KCK Yürütme Konseyi Başkanlığı, Fransa Devletine, “Kürtlere karşı izlediği düşmanca politikayı terk etme” çağrısı yapıp, aksi halde “misilleme hakkını kullanarak, Fransa devletinin çıkarlarına dönük kararlar almak zorunda kalacağı” uyarısında bulundu. KCK “tehdidinde” şu hususlar da yer aldı:
“Kürt halkının özgürlük davasına karşı büyük bir haksızlık ve saldırı olarak geliştirilen bu uluslararası komployu son 6 yıldan bu yana Avrupa zeminde sürdürme konumunda olan güçlerin başında Fransa devleti gelmektedir.”
Son dönemde yaşanan bu olaylar, PKK konusunda bir kez daha kimin elinin kimin cebinde olduğunu ortaya koyuyor. Paris’teki son suikast PKK içi hesaplaşma mıdır, PKK-Fransız savaşı mıdır, görüldüğü üzere her şey mümkün.
Anlaşılmaz olan Türkiye Cumhuriyeti Devleti yetkililerinin, PKK’ya ağır silah alım işini yapanlarla Oslo’da masaya oturması, 1.2 milyar Euro gibi paraların döndüğü bir pazarın baş aktörlerinin öldürülmesinden böylesine müteessir olup, paniğe düşmeleri ve bilerek, bilmeyerek Fransa’yı “misilleme”yle tehdit eden KCK’yla neredeyse aynı noktada durmalarıdır.
“Gülünç”ten öte, iç acıtıcı bir görüntü değil mi?
Silivri, Hasdal, Hadımköy ve Maltepe’ye kucak dolusu sevgiler…
Müyesser YILDIZ
12 Ocak 2013