İçeriğe geç

TSK’daki “FETÖ” Yapılanmasının Sorumlusu “Şube Müdürü Ahmet, Daire Başkanı Mehmet” Miydi?!

Cumhur İttifakı’nın ortağı MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’na yönelik operasyon üzerinden AKP’li Şamil Tayyar’ı, Bülent Arınç’ı, ama ille de AKP Genel Başkanvekili Numan Kurtulmuş’u ve Ekrem İmamoğlu’nu hedef almasını analiz etmeden önce, geçmişteki bazı tespitlerini hatırlatalım.

16 Aralık 2014’te AKP ile o vakitler adı “paralel yapı” arasındaki bağlantıya ilişkin olarak şunları söyledi:

Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne paralel bir yapılanma nüfuz etmişse, yasa ve anayasa aykırı olacak biçimde gayri meşru bir organizasyon kurulmuşsa, buna göz yummak, buna izin vermek büyük bir vebal, vatana ihanetle eşdeğer büyük bir suçtur… Erdoğan’ın bir yıl önce, ‘Ne istediler de vermedik’ sözleriyle sitem ettiği Cemaate bugün düşman kesilmesi, 12 yıllık iktidar döneminde yan yana, kucak kucağa dururken birden bire paralel tezlerine sarılarak, darbe seferine çıkması en başta milletimizi kandırma, kir ve pası örtme teşebbüsüdür. Şayet paralel devlet varsa, paralel virüs devlet bünyesine bulaşmışsa bunun sorumlusu, bunun suçlusu muhataplarından önce Recep Tayyip Erdoğan ve AKP Hükümetleridir…Kimin suçu varsa, kimler sahip oldukları yetki ve imkanları kötüye kullanmışsa hukuk önünde hesaba çekilmelidir. Millet vicdanı ancak bu şekilde müsterih olacak, temiz siyaset, temiz yönetim, tertemiz bir toplum ancak bu sayede ortaya çıkacaktır. Bu kapsamda gecikmeye ve ötelemeye tahammül yoktur.”

6 Ocak 2015’te aynı konuda şu eleştirileri yöneltti:

11 yıl boyunca, Erdoğan’ın dost bildiği, dost zannettiği, devletin kılcal damarlarına kadar yerleştirdiği çevrelerin, 17-25 Aralık’tan sonra haşhaşi ve hain olarak suçlanması gerçekten traji-komik bir durumdur. Paralel varsa bunun sorumlusu Erdoğan’dır. Emniyet, istihbarat ve adalet kurumları başta olmak üzere, devlet sistemi kanunda yazılı olmayan hiyerarşik bir yapılanmanın pençesinde ise buna sebep kesinlikle AKP Hükümeti’dir. Erdoğan, ‘Dost bildiğinizin iradesini, idrakini, inancını, vatanını ve milletini karanlık odalarda pazarladığını bilemeyebilirsiniz.’ derken aslında suçüstü yakalandığının farkında değildir. Şayet bir Hükümet dostu-düşmanı, doğruyu-yanlışı ayırt edemeyecek kadar körelmiş ve körleşmişse sorun büyük, şuur kaybı ileri derecededir. Erdoğan’ın ‘yanıldık, yanıltıldık’ diyerek kurtulmaya, yakayı kurtarmaya çalışması nafiledir. Devleti yönetenlerin pardon deme lüksü olmayacaktır. Riskleri seçemeyen, eğer varsa devleti ele geçirmeyi hedefleyen çevreleri göremeyen bir iktidarın Türkiye düşmanlarına payanda ve yem olması kaçınılmazdır.”

Kısacası Bahçeli, “FETÖ yapılanmasından” en önce Erdoğan ve AKP’yi sorumlu tutup, hukuk önünde hesaba çekilmelerini” istedi.

15 Temmuz “Lütuf” Muydu?

Bunlar, 15 Temmuz öncesindeki görüşleri” denebilir. Hayır, 15 Temmuz’dan sadece dört gün sonra da şöyle konuştu:

Gülen cemaatinin öteden beri TSK’ya konuşlanmak istediği bilinen bir gerçektir. Bu tehlikeyi defalarca dile getirdik, ama duyan olmadı. Tehlikenin farkına varılması konusunda bilhassa hükümeti uyardık. Dinlemek yerine aşırı iftira ve suçlamalarla karşılaştık… 2012 yılının Şubat ayında, şimdilerde siyaset sahnesinde pek görünmeyen AKP’li bir eski bakan ve genel başkan yardımcısı, ‘Cemaat devleti ele geçirmiş, devlete sızmış, bunlar kargaları güldürür’ diyordu. Belki kargalar gülmedi, belki yarasalar ürkmedi; ama millet hüngür hüngür ağlayacak noktaya sonunda geldi. Dedim ki, ‘Okyanus ötesi milli güvenlik tehdididir.’ Dediler ki, ‘Yani Hocaefendi işi gücü bırakmış da Bahçeli’yle mi uğraşacak?’ Dedim ki, ‘Bazı dava süreçleriyle ilgili arama kararları, gözaltı ve tutuklamalarda kanun ve meşruiyet dışına çıkılmıştır, bunda da cemaatin adı geçiyor.’ Dediler ki, ‘Hocaefendiye çete denemez.’ Dedim ki, ‘Gülen Türkiye’ye gelsin, hakkındaki iddiaları aydınlatsın.’ Dediler ki, ‘O başımızın üstündedir, 40 yıldır tanırız.’… Eğer vaktinde tam bir isabetle yaptığım ikazlara kulak verilmiş olsaydı, bugünkü felaket ve hezimeti yaşamayacaktık. Cemaat devlete kafileler halinde yerleştirilirken, bir Allah’ın kulu, ‘MHP’yi de bir dikkate alsak’ deseydi, ne darbe ne de haşhaşi örgütün düşmanlıkları görülecekti. Bunları, ‘Bak, gördünüz mü? Ben demiştim.’ sözlerini dikte etmek için söylemiyorum… Bir Türk milliyetçisi olarak yalnızca tarihe not düşüyorum… Okyanus ötesi, devlete sızarken bizim haricimizde rahatsız olan yoktu… Sözümüz söz olsun; biz de siyasetteki uzantılarıyla, içimizi dışımızı saran kanser hücreleriyle sonuna kadar hesaplaşacak, son raddeye kadar yaptıklarını yanlarına bırakmayacağız… Bilelim ki, 15 Temmuz bir lütuf değil, 93 yıllık Cumhuriyet tarihinin simsiyah bir sayfasıdır.”

Kurtulmuş’u Niye Hedef Aldı?

Şimdi Bahçeli’nin dünkü açıklamalarını masaya yatıralım.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nde “teröristlerin çalıştırıldığı” iddiaları üzerinden Başkan Ekrem İmamoğlu’nun hedef alınmasını eleştiren AKP’li Şamil Tayyar’a, “çürük yumurta”, TBMM eski Başkanı Bülent Arınç’a da, “Siyasete devam etmek için CHP’de yer mi yapıyorsun? Kaybettiğin itibarını Halk TV ekranlarında mı arıyorsun?” diye seslendi. Ancak daha önemlisi, AKP Genel Başkanvekili Numan Kurtulmuş’a yönelik sözleriydi.

Bahçeli’nin sık sık sahip çıktığı Hulusi Akar’ın ve Süleyman Soylu’nun, Erdoğan sonrası için konuşulan senaryolarda ön planda olduğunu, ancak aynı senaryolarda Numan Kurtulmuş’un adının da geçtiğini hatırlatmakla yetinip devam edelim. Bahçeli, Kurtulmuş’a şu karşılığı verdi:

“‘TSK’nın içerisinde bazı FETÖ’cülere karşı operasyon yapılması hükümetin TSK’ya tavrını mı ortaya koyar?’ sorusuyla teftiş sürecini baltalamak isteyen, dönemin Genelkurmay Başkanı’nı, bugünün Milli Savunma Bakanı’nı töhmet altında bırakan saygıdeğer siyasetçi, senin varmak istediğin yer neresi, yapmak istediğin nedir?”

Peki Kurtulmuş tam olarak ne söylemişti? Şunları:

Büyükşehir Belediye Başkanı ya da Büyükşehir Belediye Başkanlığına açılmış bir soruşturma söz konusu değildir. Büyükşehirde çalışan içerde ya da şirketlerinde çalışan terör örgütleriyle irtibatlı iltisaklı olduğu iddiası olan bazı isimler tespit edildiği söyleniyor ve bu isimlerle ilgili bir teftiş yapılacaktır. Yoksa bu kurumsal anlamda belediyenin veya belediye başkanının şahsiyle ilgili bir soruşturma değildir.”

Belediye kadrolarında terör örgütleri ile bağlantılı birtakım isimler olabilir. Buradan belediye başkanına sorumluluk çıkarılmaz. Eğer çıkarmaya kalkarsak o zaman TSK’da, yargıda, emniyette pek çok kurumda sayıları binlerle ölçülen terörist bulunup ayıklandı. TSK’da bir terör örgütü ile ilişkili binlerce insan bulunduğu için Genelkurmay Başkanı’nı mı suçladık ki, belediye çalışanları arasında terörist bulunursa belediye başkanını suçlayalım? Böyle yaparsak kendimizi inkâr etmiş oluruz.”

Kurtulmuş’un ifadelerinde bir yanlışlık var mı? Yok. Devlette binlerce “Darbeci/FETÖ’cü” tutuklandı, ihraç edildi; ancak neredeyse hiçbir kurumun tepesindeki yöneticiler suçlanmadı!..

Bahçeli’nin Akar-İmamoğlu Çelişkisi

Bahçeli’nin asıl çelişkisine gelelim. Kurtulmuş’a verdiği cevapla Hulusi Akar’a sahip çıkarken Ekrem İmamoğlu için şunları söyledi:

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’na terör örgütleriyle irtibat ve iltisaklı olanların alımında en alttan en üste kadar hiyerarşik zincirdeki herkes sorumlu değil midir? Belediye Başkanı, kimlerin işe alınıp alınmadığını sormayacak mıdır? Sordu ise ‘Bu teröristler ne arıyor?’ diyemedi mi? Demedi ise suçludur. Biliyor da HDP korkusundan dolayı susmuşsa, yine suçludur. Hiç haberi yoksa, daha tehlikelidir; o zaman da katmerli suçludur. Anlayacağınız, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı her durumda sorumludur. İddialar tevsik edilirse, suç sabit görülürse, tekraren ifade ediyorum; İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı bir saniye bile olsa makamını işgal edemez, etmemelidir… Hukukun üstünlüğü varsa, ki vardır ve kesindir, o zaman kamu görevi icra eden herkes yeri ve zamanı geldiğinde yaptıklarından veya yapamadıklarından dolayı hesap vermekle yükümlüdür. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nde suç işlenmişse, teröristler bir diyet programı kapsamında işe alınmışsa, bunun birinci derecede sorumlusu temsili olarak şube müdürü Ahmet, daire başkanı Mehmet değil; bal gibi, buz gibi Belediye Başkanı olan zattır… Suç sabit görülür, suçlular tespit edilirse bundan sonraki etap mahkemelerdir. Bu süre zarfında teröristlerin işe girdiği belge ve bilgilerle bir rapor formatına bağlandıktan sonra, Büyükşehir Belediye Başkanı’nın sadece mahkeme huzuruna çıkması yetmez, görevinden alınması şarttır, adaletin icabıdır… MHP’nin berrak görüşü, milletin kanaat ve görüşüdür. Sözümüz hakkın ve hakikatin sesidir.”

Erdoğan ve AKP’ye ilişkin yazının başında aktardığımız görüşleriyle gayet paralel; herhangi bir çelişki söz konusu değil.

Çelişki ne? Şu üç örnekle açıklayalım:

15 Temmuz darbe teşebbüsüne, o dönem Genelkurmay Başkanı olan Hulusi Akar’ın en yakın kadrosunun tamamının katıldığı belirlenip haklarında dava açılmadı mı? Bu isimler ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırılmadı ?!

15 Temmuz’dan 2 ay öncesine kadar Başbakan olan Ahmet Davutoğlu, iki yıl önce 2015 Şura’sında Mehmet Dişli’nin emekli edilmesini istediğini, ancak “son gece”, “devlet şeyi ile” kanaatin değiştiğini ve terfi ettirildiğini öne sürmedi mi? Dahası; Dişli’ye Akar ve Yaşar Güler tarafından, sadece önceki yıllarda değil, Mayıs 2016’da dahi “100 tam sicil puanı” verildiği ortaya çıkmadı mı?!

En sıcak örnek; daha önce kovuşturma geçirdiği ve hakkındaki bilgiler Devletin tüm yetkililerine ulaştırıldığı halde Serdar Atasoy’un 2020 YAŞ’ında Tuğgeneralliğe terfi ettirilip Kara Kuvvetleri Komutanlığı İstihbarat Başkanlığı’na atanmasının sorumlusu kim/kimlerde?!

Bahçeli’nin ifadesiyle, “Şube Müdürü Ahmet, Daire Başkanı Mehmet” miydi?!

Ez cümle; Bahçeli, İmamoğlu’nu suçlarken -bilerek veya bilmeyerek- başta Akar’ı, Erdoğan’ı ve AKP’yi de suçlamış olmadı mı?

Müyesser YILDIZ
5 Ocak 2022

Kategori:Uncategorized