AKP yetkililerinin, “Suriye’de savaşı biz başlatmadık.”, “Mülteci gündemini biz yaratmadık” söylemlerini cevaplamaya devam edelim.
Artık çocuklar bile bölgemizdeki projenin BOP, bunun ana hedefinin de İsrail patronluğu, ABD taşeronluğunda “Büyük Kürdistan” olduğunu biliyor.
Suriye’nin 3 Veya 4’e Bölünmesi
Aralık 2015’teki bir raporla başlayalım.
Raporu hazırlayan, Pentagon için araştırmalar yapıp planlar hazırlayan, özellikle Türkiye’yle ilgili “öngörüleri” neredeyse bire bir gerçekleşen meşhur Rand Corporation’dı.
Bu defaki raporu “Suriye İçin Barış Planı” idi, ama içinde yine Türkiye vardı. En can alıcı kısmı; Suriye’nin “Hükümet, Kürtler, Sünni muhalif gruplar tarafından kontrol edilen bölge ve IŞİD bölgesi” olarak 4’e bölünmesi önerisiydi ve bizi yakından ilgilendiren bölümleri şöyleydi:
– Dış güçler, kendilerine dost olan bölgelerde görev yapabilirler. Rus kuvvetleri hükümet bölgesi için en aşikâr çözümdür. Ankara’nın Güvenli Bölgenin zaman içerisinde yavaş yavaş Kürt saldırıları için bir üs oluşturacağı veya Kürt Devletine temel olacağı yönündeki endişelerini yatıştırmak için ABD en uygun konumda olduğundan, Kürt kontrolündeki bölge için ABD kuvvetleri mantıklı görünmektedir. Son olarak, Sünni devletlerden oluşturulan kuvvetler, belki de bölgenin kuzey bölümünde Türk birlikleri, güney bölümünde de Ürdün kuvvetleri olmak üzere, Sünni Arap muhalifleri bölgesi için mantıklı bir yaklaşımla dış garantör görevini yürütebilirler.
– Masanın etrafındaki yirmiden fazla katılımcının ayrıntılı bir anlaşma üzerinde mutabık kalmasının zorluğu göz önüne alındığında, BM’nin de Rusya ve ABD’nin anahtar konumundaki ortakları olan Suudi Arabistan ve Türkiye de dâhil olmak üzere taraflar arasındaki özel ikili görüşmeleri başlatması gerekmektedir.
– Antlaşmaya dâhil edilmesi en zor olan ülke Suudi Arabistan olacaktır. Riyad kesin olarak, Suudi Arabistan’ın, Esad’ın İran’daki destekçileri ile şiddetlenen rekabeti nedeniyle artan bir kararlılıkla Esad’ın iktidardan uzaklaştırılmasını talep etmektedir. Mevcut durumda Suudiler, kısa dönemde Esad’ın iktidardan uzaklaştırılmasını içermeyen somut her türlü anlaşmaya şiddetle karşı çıkmaktadırlar. Suudi temsilcileri kabul edilebilir bir siyasi çözüm alternatifinin, örneğin Esad’ı iktidardan indiren ve İran’ın etkilerini elimine eden bir “askeri çözüm” olduğunu ısrar etmektedirler.
– ABD’nin Riyad yönetimini, bu çözümün, bölge genelinde ve ötesinde gittikçe yaygınlaşan aşırılık da göz önüne alındığında çok maliyetli bir bataklıktan kurtulma reçetesi olduğu yönünde ikna etmesi gerekecektir. Washington bu yöndeki çabalarında, savaşı durdurmaya ve Sünni nüfusu korumaya odaklanmış, Ürdün, Mısır ve Birleşik Arap Emirlikleri gibi diğer Sünni Arap devletlerin desteğini sağlayabilir.
Ve Suudi Arabistan İsrail Buluşur
İşte bu rapordan 6 ay sonra ilginç bir iddia gündeme geldi. İsrail Haaretz Gazetesi, dönemin Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı, halen BM’deki Büyükelçimiz Feridun Sinirlioğlu ile İsrail Dışişleri Direktörü Dore Gold’un Roma’da gizlice görüştüğünü duyurdu. Dışişleri Bakanlığı kaynakları bunu yalanlarken, Bakan Mevlüt Çavuşoğlu, “İlişkileri normalleştirmeye yönelik bir görüşme” diyerek doğruladı.
Bu gizli buluşmayı asıl önemli kılan, İsrailli Gold’un, Sinirlioğlu’ndan önce kimle, neyi görüştüğüydü.
Gold, aralarında diplomatik ilişki bulunmayan Suudi Arabistan’ın hükümet danışmanı Macid Eşki ile Washington’da bir araya gelmişti. Dahası, bu ilk değildi; Suudi Arabistan ile İsrail’in 2014’ten beri beş kez gizlice masaya oturduğu ortaya çıktı.
Washington’daki son buluşmada Suudi Eşki’nin, “Barış içinde çalışarak, bölgede Türkiye’nin, İran’ın ve Irak’ın amaçlarını engellemek için Büyük Kürdistan’ın kurulmasını sağlamalıyız.” diyerek bu yeni devletin 4 ülkenin topraklarında kurulacağını vurguladığı bildirildi.
Bu görüşler kapalı kapılar ardında veya iddia boyutunda kalmadı, Macid Eşki, Rus Sputnik haber ajansına verdiği demeçte, “Bağımsız Kürdistan” çıkışının bir talep değil, gelişmelerle ilgili öngörüsü olduğunu belirtip şunları söyledi:
“Zira talep Kürtlerden gelecek. İran, büyük Fars devletini, Türkiye Osmanlı İmparatorluğu’nu restore etme peşinde. Diğer yandan Irak, Kuveyt’i tehdit ediyor. Bu ülkelerin liderleri politikalarını sürdüreceklerse, kaçınılmaz olarak bağımsız Büyük Kürdistan kurulacak.”
Eşki, “İran, Türkiye, Irak ve Suriye izin verir mi?” sorusuna da şu dikkat çekici cevabı verdi:
“Bu, Kürt halkının isteğine bağlı. Gerçekten bağımsızlık isterlerse, kimse engel olamaz. Kürtler İran’da baskı ve ayrımcılıktan mustarip, Türk hükümeti ise Kürtleri ulusun içine almaya hazır değil. Suriye’de Kürtler kurmaya başladılar bile ve bu devlet, tam bağımsız bir ülkeye dönüşecek.”
Bu bölümü, emekli Tuğamiral Naim Babüroğlu’nun dün Yeniçağ Gazetesi’ndeki hatırlatmasıyla bitirelim. 2015’teki o planı hatırlatan Babüroğlu, “2015’te, Suudi Arabistan ve İsrail bir planda uzlaştılar. Bu planın birinci ayağında Türkiye, Suriye, Irak ve İran’da bir Kürt Devleti’nin kurulması; ikinci ayağında ise İran’da rejim değişikliği yapılmasıydı. Bu planın Suriye ve Irak bölümü tamamlandı. Plana göre, sırada İran ve ardından Türkiye var. Bu hedefe hızla ilerlerken, PKK/PYD terör örgütü, bu kadar güce kısa sürede ulaşacağını hayal bile etmemişti.” tespitinde bulundu.
Şimdi de 2016 yılından bir sahne:
Gündem, Washington’a gidecek olan Erdoğan’ın Obama ile görüşüp görüşmeyeceğiydi. Ziyaret öncesi bir ABD heyeti Ankara’ya geldi.
Ziyaretin ardından ABD heyetinin, Türkiye’nin “YPG Fırat’ın batısına geçemez” şeklindeki kırmızı çizgisini yumuşattığı öne sürüldü.
Erdoğan’dan evvel ABD’yi giden Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu da, “PYD için ABD’ye küsmeyeceklerini” söyledi.
Erdoğan-Obama görüşmesinden sonraki tablo ise şuydu:
– ABD cenahı, Türkiye’nin “YPG’yi vururuz” söyleminde yumuşama olduğu bilgisini verirken, Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, “O detaylara girilmedi” dedi.
– Geziyi izleyen gazeteciler; Türkiye’nin, “Gelin PYD’den vazgeçin. Onun yerine biz, desteklediğimiz Arap ve Türkmen gruplarla birlikte IŞİD’e karşı karada savaşalım. ABD de havadan destek versin” teklifinde bulunduğunu bildirdi.
– Al Jazeera ise ABD ve Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyindeki bölgeyi IŞİD’den temizlemek için, “Türkiye’nin, PYD’nin Fırat’ın batısına geçmesine izin vermesi, karşılığında Türkiye sınırında Özgür Suriye Ordusu’nun desteklenmesi” şeklinde bir formül üzerinde çalıştığını öne sürdü.
Barzani ve Erdoğan’ın Danışmanından “Kürt Kantonu”
Şubat 2017:
Yıllarca Mesut Barzani’nin danışmanlığını yaptıktan sonra Cumhurbaşkanlığı Başdanışmanı olan İlnur Çevik, New York Times’a, “Türkiye’nin, Suriye’nin kuzeydoğusunda bir Kürt kantonunu tolere edebileceğini” söyledi ve “PYD de bir Barzani olamaz mı? Barzani’nin Türkiye ile ilişkileri muhteşem.” dedi.
Ne farkı varsa; Çevik, daha sonra, “Kürt kantonu değil, Kürt yapısı dediğini” belirtip şöyle konuştu:
“Orada şehirler var mı? Var. Orada Kürt kasabaları var mı? Var. Hatta kendi kendilerine kantonlar filan kuruyorlar mı? Kuruyorlar. Kürt varlığı dediğin işte oradaki insanlar.”
ABD’nin SANES’i Türkiye’nin Yerel Meclisleri
Bugüne gelelim.
Erdoğan, geçtiğimiz 3 Mayıs’ta Suriye İdlib’de yaptırılan briket evlerin açılış ve teslim töreninde, göçü sınır ötesinde tutmaya yönelik stratejilerini gönüllü geri dönüşleri teşvik edecek projelerle desteklediklerini vurguladıktan sonra şunları anlattı:
“Briket evler bu adımlardan biriydi. Şimdi de ülkemizde misafir ettiğimiz 1 milyon Suriyeli kardeşimizin gönüllü geri dönüşünü sağlayacak yeni bir projenin hazırlıkları içindeyiz. Bu projeyi, ülkemizdeki ve uluslararası sivil toplum kuruluşlarının desteğiyle hayata geçireceğiz. Azez, Cerablus, El Bab, Tel Abyad ve Resualy başta olmak üzere 13 ayrı bölgedeki yerel meclislerle birlikte yürüteceğimiz bu proje bir hayli kapsamlıdır. Konuttan okul ve hastaneye kadar günlük hayatın tüm ihtiyaçları ile tarımdan sanayiye kadar kendi kendine yeterli tüm ekonomik altyapı, bu projenin içinde yer alacaktır. İnşallah Suriye’nin diğer kısımları da zaman içinde güvenli hale geldiğinde, oralarda da benzer çalışmaları yürüterek, gönüllü geri dönüşler için gereken zemini hazırlamanın gayreti içinde olacağız.”
1- Ankara’nın mali yardım konusunda en çok bel bağladığı AB’nin, Suriye’de “demokrasiye” gerçek bir geçiş olmadan yeniden yapılanmaya finansal destek sağlama niyetinde olmadığı biliniyor. Ki, iki gün önce Brüksel’de yapılan Suriye 6’ncı Konferansı’nda, BM’nin Suriye Özel Temsilcisi Geir O. Pedersen de, Suriye’de siyasi çözümden çok uzak olduklarını vurguladı. Öyleyse, Erdoğan’ın söz ettiği bu proje yine Türk Milleti’nin sırtına yıkılacak demektir.
2- “13 bölgede yerel meclis”, “Suriye’nin toprak bütünlüğünü destekliyoruz” söylemiyle çelişmiyor mu? En önemlisi; bu uygulama, ana gövdesini terör örgütü PYD/YPG’nin oluşturduğu Suriye’nin kuzeydoğusundaki yapılanmayı, Türkiye’nin de fiilen legalleştirilmesi ve kabul etmesi anlamına gelmez mi?
3- “Türkiye açısından” dedik; zira bilindiği gibi, Suriye’nin kuzeydoğusunda yer alan ve “Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi” olarak adlandırılan o yapılanma, birçok ülkede temsilcilik açtı. Son olarak ABD Dışişleri Bakanlığı’nın geçen ay açıkladığı 2021 Suriye İnsan Hakları Raporu’nda tam 15 kez “SANES” yani “Self Administration for North and East Syria- Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi” ifadesi kullanıldı. Dahasını vurgulayalım; BM’nin Suriye ile ilgili raporlarında da, “Kuzey-Doğu Suriye” başlığı altında, “Kuzey-Doğu Suriye’deki Kürt otoritelerinden” söz ediliyor.
Özetle önümüzdeki tablo şimdilik şu:
Adamlar Suriye’de “devlet” inşaa ediyor, Ankara ise briket et!..
Sonrası mı? Kılavuz, inşallah yazının başında aktardığımız Rand raporu değildir!..
Müyesser YILDIZ
12 Mayıs 2022