Dün dalgın bir şekilde GATA’ya doğru giderken, gözüme yol kenarında bekleyen biri ilişti. Otobüs veya taksi bekliyordu. Kafamda hastanede yatan adamdan başka bir şey yoktu, ayrıca onu hep cübbeli görmüştüm. O yüzden kim olduğunu biraz geç algıladım.
Kaderin garip tecellisi olsa gerek; Yargıtay’da Balyoz mahkumiyetlerini onayan hakimlerden biriydi.
Acaba 16 yıl cezaya çarptırdığı bir subayın GATA’da Azrail’le boğuştuğundan haberdar mıydı? Bilse, ne hissederdi? Helallik almak ister miydi? En azından “GATA-kulli” diyerek, insanların sağlıyla nasıl alay edildiğini hatırlar mıydı?
O ki, TSK’nın çakı gibi subayı, donanmanın en yakışıklısıydı. Zindana atıldığında 50’sine daha çok vardı.
Yediği hançeri, kurumunun vefasızlığını hazmedemediği için uyumadı zindanda… Zindanda “ikbal” hayalleri kurmadı, sadece mücadele azmini biledi… Kumpası kuranları değil, yardım-yataklık edenleri de bir bir hesaba yazdı…
Yazdı lâkin kendini de yiyip, bitirdi… Kanser illeti yüreğindeki çatlaklardan sızıverdi o çakı gibi bedene.
Duruşmalarda haykırdı; “Sizler burada yargılanmadıkça, ölmek yok” diye…
“Aman elimizde kalmasın” diye apar topar tahliye ettiler. “Kumpasla alınan özgürlüğümüzün bir tümörle geri verilmesi ne acı” oldu, ilk sözü.
Doktorlar umutsuzdu, karamsardı. Adeta bir mucizeye imza attı, direndi, toparlandı… İçindeki düşmanı geriletmişti…
Kısa bir mutluluktan sonra en başa dönüş!..
Son 1 aydır gözünü kırpmadı… Göz kapaklarının dayanamayıp, 5 dakikalığına düşmesine bile isyan etti, sıçradı… “Uyursam, öleceğim” dedi. Ölmek değil korkusu, sözünde duramamaktı!..
Uyumadı… Uyutamadılar… Hangi vücut dayanır böylesi bir mücadeleye?..
Makinaya bağlayıp, uyutmak zorunda kaldılar… Verilen ilacın yarısı verilse fil devrilirdi, ama o yine direndi…
Çakı vücudun her yeri kablo… Beyni ise koşmaya devam ediyor… Bu yüzden nabzı da ateşi de düşmüyor bir türlü.
Herkes orada… Gerçek silah arkadaşları, mapus arkadaşları 24 saat esasına göre nöbette…
Anası, babası da geldi… Can suyu, henüz 7 aylık biricik torunu Cem Poyraz da…
Vefakâr, cefakâr eşi, adı gibi sevgi dolu Sevgi… Babalarının kopyası kızları Tuğçe ve Dilara… Çokları kumpas defterini kapatıp, mutluluğa yelken açarken, onlar özgürlüğün tadını bile çıkaramadan, hapisten hastaneye transfer oldu. 16 aydır hastane köşelerinde yatıp, kalkıyorlar…
Donanma’ya kurulan kumpası en iyi o biliyordu. Asıl bomba kitabı yazmaya başlamıştı ufaktan. Anlaşma yapmıştık; Biraz toparlanınca o söyleyecek, ben yazacaktım.
Sevgi’ye, “Kulağına bana verdiği bu sözü fısıldar mısın?” dedim. Fısıldamış… “Tamam” dercesine gözlerini kırpmış, hafif bir gülümsemeyle…
Dualarımızı bekliyor Cem Aziz Çakmak…
Onca insan hapislerde çürütülürken korkudan sesini çıkaramayan, katliamı film izler gibi izleyenler; Şimdi sessizce bir dua edin bari… Korkmayın, muktedirler duymaz…
Müyesser YILDIZ
25 Haziran 2015