İçeriğe geç

Türban Teklifi mi Sakal-Takke-Cübbe Hazırlığı mı?

AKP ile CHP arasındaki “türban maçı”nın nasıl başladığını biliyorsunuz.

Ülke yangın yeriyken Kılıçdaroğlu, “Kadınların giyim kuşamını siyasetin tekelinden çıkartıyoruz. Bu hakkı yasal güvenceye alacağız.” deyip yasa teklifi vereceklerini açıkladı.

Verdiler de. Teklif şöyleydi:

Kamu kurum ve kuruluşlarında istihdam edilen ve kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ile üst kuruluşlarına bağlı olarak bir mesleği icra eden kadınlar, yürüttükleri mesleğin icrası kapsamında giyilmesi gerekli cübbe, önlük, üniforma vb. dışında kıyafet giymek ya da giymemek gibi temel hak ve özgürlükleri ihlal edecek biçimde herhangi bir zorlamaya tabi tutulamaz.”

Erdoğan karşı atağa geçip önce şunları söyledi:

Ortada şu anda yasal bir düzenlemeyi gerektirecek bir durum yok ki. Şu anda bu haliyle kızlarımız üniversiteye, ortaöğretime gidebiliyor mu; polis olabiliyor mu, asker olabiliyor mu? Evet. Bütün bunlar şu anda var mı? Var. Şimdi böyle bir durum ortadayken, bayram değil seyran değil, nereden çıktı bu iş?.. Çözmüşüz bunu. Şimdi biz bunu çözdüğümüze göre, bu bizim gündemimizde niye olsun? Bu beyefendi getirdi bunu gündeme koydu. Bu pek pas vermekten de anlamaz, ama farkında olmadan bize bir pas verdi. Bizim de golü atmamız lâzım. Bilmiyor benim ömrümüm santraforlukla geçtiğini.”

Ardından şöyle meydan okudu:

Kanun teklifi diye Meclis’te sundukları metin, sorunu hem tüm boyutlarıyla kucaklamaktan, hem de arzu edilen şekilde çözmekten uzaktır. Hatta tam tersine geçmişte olduğu gibi kötü niyetli yorumlar eliyle, yeni yasakların dayanağı haline bile gelebilir… Eğer dürüstsen, eğer samimiysen… Şayet bu zat, gençlerimizin en büyük hassasiyetleri olan özgürlük alanlarından biri konumundaki bu meselenin ahdi temelini güçlendirme sözünün arkasındaysa… Gelin çözümü yasa değil Anayasa düzeyinde sağlayalımHatta bununla kalmayalım, kadının ve erkeğin birlikteliğinden oluşan aile kurumumuzu da güçlendirerek, geleceğimize güvenle bakmamızı sağlayacak ilave değişiklikler de yapalım.”

Ve AKP de Cumhur İttifakı olarak o Anayasa değişikliği teklifini dün, 336 milletvekilinin imzasıyla Meclis’e sundu. Teklifte, Anayasa’nın 24 ve 41’inci maddelerinde değişiklik öngörülüyor.

6 Yaşındaki Çocuk Evlendirilirken

Anayasa’nın “Ailenin korunması ve çocuk hakları” başlıklı 41’inci maddesinin değiştirilmesinden başlayalım.

Erdoğan, Kılıçdaroğlu’nun pasını fırsata çevirirken gerekçesini şu sözlerle açıklamıştı:

Güçlü bir millet güçlü aileden olur. Şimdi bizim bunun çalışmasını da yapmamız lâzım. Çünkü son zamanlarda topluma LGBT’yi soktular. LGBT’yle birlikte de bizim aile yapımızı bunlar dejenere etmenin gayreti içerisine girdiler. Öyleyse biz olması gereken ne ise onu yapacağız. Biz kimlerin LGBT’ci olduğunu biliyoruz zaten. Ama bunu da aile olarak gelip oraya koyalım. Burada da çıksın bakalım neresinden savunacak onu da görelim.”

Tam da ortalık 6 yaşındaki bebenin evlendirilmesi olayıyla yıkılırken ve bu sorun giderek kangrenleşmiş iken AKP neyin derdinde, görüyor musunuz? Şu son rezaletin şokunun biraz atlatılmasını beklemeye bile gerek duymadılar.

Siz önce çocuklarımızı sapkın tarikatların, cemaatlerin elinden kurtarıp aile yapımızı koruyun; sonra LGBT’yle mücadele edersiniz!..

Ana-yasa Baba-yasa Olursa

Cumhur İttifakı’nın türbanı anayasal güvenceye kavuşturmak için “Din ve vicdan hürriyeti” başlıklı 24’üncü madde için önerdiği değişikliğe gelelim.

Herkes, vicdan, dini inanç ve kanaat hürriyetine sahiptir. 14 üncü madde hükümlerine aykırı olmamak şartıyla ibadet, dini ayin ve törenler serbesttir. Kimse, ibadete, dini ayin ve törenlere katılmaya, dini inanç ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; dini inanç ve kanaatlerinden dolayı kınanamaz ve suçlanamaz. Din ve ahlâk eğitim ve öğretimi Devletin gözetim ve denetimi altında yapılır. Din kültürü ve ahlak öğretimi ilk ve ortaöğretim kurumlarında okutulan zorunlu dersler arasında yer alır. Bunun dışındaki din eğitim ve öğretimi ancak, kişilerin kendi isteğine, küçüklerin de kanuni temsilcisinin talebine bağlıdır. Kimse, Devletin sosyal, ekonomik, siyasi veya hukuki temel düzenini kısmen de olsa, din kurallarına dayandırma veya siyasi veya kişisel çıkar yahut nüfuz sağlama amacıyla her ne suretle olursa olsun dini veya din duygularını yahut dince kutsal sayılan şeyleri istismar edemez ve kötüye kullanamaz.”

Anayasa Madde 24

İşte bu maddeye şu fıkraların eklenmesi öngörülüyor:

“Temel hak ve hürriyetlerin kullanılması ile kamu veya özel kesim tarafından sunulan hizmetlerden yararlanması hiçbir kadının başının örtülü veya açık olması şartına bağlanamaz.”

“Hiçbir kadın dini inancı sebebiyle başını örtmesi ve tercih ettiği kıyafetinden dolayı eğitim öğretim, çalışma, seçme, seçilme, siyasi faaliyette bulunma, kamu hizmetlerine girme ile hak ve hürriyetleri kullanmaktan veya kamu veya özel kesim tarafından sunulan mal ve hizmetlerden yararlanmaktan hiçbir surette yoksun bırakılamaz. Bu nedenle kınanamaz, suçlanamaz ve herhangi bir ayrımcılığa tabii tutulamaz. Alınan veya verilen bir hizmetin gereği olan kıyafet söz konusu olduğunda devlet ancak dini inancı sebebiyle kadının başını örtmesini ve tercih ettiği kıyafetini hiçbir suretle engellememek kaydıyla, gerekli tedbirleri alabilir.”

Sözkonusu teklifin gerekçesine de bakalım.

“Herkesin kanun önünde eşit olduğu, “devlet organları ve idare makamlarının, bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun hareket etme zorunluluğu” vurgulanıyor…

– Devletin, “kamu veya özel kesim tarafından sunulan mal ve hizmetlerden yararlanılmasının önündeki engelleri, “kişinin temel hak ve hürriyetlerini sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmak ve “kişinin maddi, manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamak” ile yükümlü olduğuna işaret ediliyor…

– Temel hak ve hürriyetlerin kullanılmasının, kadınların başlarını örtme veya açma yönündeki tercihlerini de içerdiği kaydedilip, “Demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti, kadınların bu noktadaki tercihlerini korumakla mükelleftir. Devlet ayrıca pozitif yükümlülüğünün bir gereği olarak, kadınların temel hak ve hürriyetlerini, söz konusu tercihlerine uygun olarak kullanmalarının ve kamu veya özel kesim tarafından sunulan mal ve hizmetlerden yararlanmalarının önündeki engelleri kaldıracak, hukuk dışı ve ayrımcı uygulamalara maruz kalmalarını önleyecek tedbirleri alacaktır.” deniliyor…

Öte yandan, Türkiye’de başörtüsü yasağı ve bundan kaynaklanan herhangi bir hak mahrumiyeti bulunmadığı”, “ülkemizin başı örtülü ve başı açık kadınlarının her türlü temel hak ve hürriyetini kullanabildiği, kamu veya özel kesim tarafından sunulan mal ve hizmetlerden yararlanabildiği” bildirilip değişikliğin, dini inancı sebebiyle başını örten ve kıyafet tercihinde bulunan kadınların; yasal ve idari düzenlemeler veya fiili uygulamalarla, insan onuruyla bağdaşmayan, Anayasa’ya aykırı, ayrımcı ve çağ dışı uygulamalara bir daha maruz bırakılmamaları amacıyla yapıldığı kaydediliyor.

Cumhur İttifakı’nın bu teklifiyle birlikte; “burka ve çarşaf gibi kıyafetlere anayasal güvence çıktığı” iddiaları gündeme geldi.

Birileri Anayasa Mahkemesi’ne Başvurursa

Evet, maddenin kapsamı öyle geniş ki, iş o noktalara varabilir; ama biz daha ötesi bir duruma dikkat çekelim.

Malûm; özellikle temel hak ve özgürlüklerde “eşitlik” esastır. Nitekim Anayasa’nın 24’üncü maddesi de Herkes kanun önünde eşittir diyor; “kadın-erkek” ayırımı yapmıyor.

Beri tarafta çok sayıda tarikat, cemaat, dernek ve AKP’yi destekleyen sözde “ilim adamı”nın, TSK dahil tüm kurumlarda sakal ve cübbenin serbest bırakılmasını istediğini biliyoruz.

Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’nda bir amiralin, Karargâh’ta değil, ama tekkede üniformasının üzerine cübbe, takke giydiğini görmedik mi?.. Keza şu anda, Yargıtay dahil, kürsüye sakallı hakim ve savcılar çıkmıyor mu?..

Konu ilk tartışılmaya başladığı günlerde Kılıçdaroğlu’na şu soru yöneltilmişti:

Teklifinizin yasalaşması halinde kamuda çalışan kadınlar arasından çarşafla gelip, üzerine cübbesini giyip yargıç kürsüsüne çıkan veya takke ve şalvarla gelip üzerine cübbe giyecekler olabileceği eleştirisi yapıldı. Bu eleştiriye ne diyorsunuz?”

Bunlar çok uç örnekler. Ciddiye alınacak düzeyde bu tür girişimler olacağını sanmıyorum.” karşılığını veren Kılıçdaroğlu, “yargıçlık, savcılık, subaylık ve polislikte türbanın olmasına” da şöyle yaklaşmıştı:

Yargıç hukukun gereğini yapıyorsa, hukukun üstünlüğüne göre doğru karar veriyorsa, başörtülü olmasının bir sakıncası olmaz. Diğer meslekler için de öyle; görevini hakkıyla yerine getiriyorsa, o görevi yapacak liyakate sahipse sorun yok, demektir.”

Diyeceğimiz şu; şayet AKP’nin tümüyle kadınlara yönelik Anayasa değişikliği teklifi gerçekleşir de o tarikat, cemaat, dernek ya da bizatihi bir hakim ve savcı –eşitlik ilkesine” aykırı olduğu gerekçesiyle- bunu Anayasa Mahkemesi’ne götürürse, erkekler için de “sakal, cüppe, takke”nin önünü açılır mı, açılmaz mı?!

Kılıçdaroğlu’nun mantığıyla, “Görevini hakkıyla yerine getiriyorsa bunların sakıncası olmaz. denmez mi?!

Ve de Erdoğan bir kez daha; Velev ki bir siyasi simge olarak taktığını düşünün. Bir siyasi simge olarak takmayı suç kabul edebilir misiniz? Simgelere bir yasak getirebilir misiniz? Özgürlükler noktasında dünyanın neresinde böyle bir yasak var?” diye konuşmaz mı?!

Hasılı, ülkede türban sorunu kalmadığı halde AKP’nin, şimdilik kadınların kılık-kıyafetini “Anayasal güvenceye” kavuşturma gayretini bir de bu açıdan düşünelim; gerisinde yeni bir “kutlu doğumun” hazırlığı olmasın?!..

Müyesser YILDIZ
11 Aralık 2022

Kategori:Uncategorized