İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, daha önceki gün, “29 Ekim 2023’te Cumhuriyetin 100. yılının şanına Türkiye’nin dağlarında terörist bırakmayacaklarını” bildirip, “88 terörist kaldı, hepsi o kadar; bitireceğiz.” dedi.
Dün de “yurt içinin tamam” olduğunu vurgulayan Savunma Bakanı Hulusi Akar, bölücü terör örgütü mensuplarının Suriye’nin kuzeyinde kazdıkları çukurlara gömüldüğünü, Irak’ın kuzeyindeki kamplarının yerle bir edilerek inlerinin tepelerine yıkıldığını anlatıp şunu kaydetti:
“Terör örgütünün şu anda çöküş halinde olduğu görüyoruz. Bunu engellemek, terör örgütüne nefes aldırmak için içeriden ve dışarıdan çalışanlar var. Bunların beyhude gayretler olacağını, bunların terörün çöküşünü engelleyemeyeceğini hepinizin bilmesi lâzım.”
Haliyle aynı Akar’ın, Kayseri’deki AKP milletvekili aday toplantısında salondakilerin “Vur de vuralım, öl de ölelim” sloganları üzerine verdiği şu karşılık herkesi şaşırttı:
“Onun da zamanı gelecek bekleyin. Şu anda Mehmetçik büyük bir başarıyla teröristlerin bütün inlerini, sığınaklarını başlarına yıktı, yıkmaya devam ediyor.”
Ne yaman çelişki, değil mi?
Bir yandan teröristlerin kazdıkları çukurlara gömüldüğü, inlerinin tepelerine yıkıldığı söyleniyor, öte yandan sivil vatandaşlara, “Zamanı gelince, siz de göreve” mesajı veriliyor!..
Terörün bittiğine, biteceğine kendileri de inanmıyor galiba.
Tabii ya, terörün beli kırılmışken emperyalistlerin isteğiyle müzakere masasına oturmak suretiyle can suyu taşınan terör örgütü, metropolleri bombalarla doldurmadı mı?!
PKK’nın Suriye kolu, bizzat İmralı’daki teröristbaşının devlet görevlilerinin huzurunda verdiği talimatla kurulmadı mı?.. Ve bu yapılanma da şu anda “müttefikimiz” ABD’nin tam koruması altında değil mi?!
Ankara’nın Sessizliği ABD’nin Rahatlığı
Savunma Bakanı Akar’ın, “Terör örgütünün çöküşünü engellemek için içeriden ve dışarıdan çalışanlar var.” sözünden hareketle, yeniden 7 Nisan’da Irak’ın Süleymaniye kentinde gerçekleşen operasyonu hatırlatalım.
Suriye PKK’sının başı, İmralı’daki teröristbaşının “manevi oğlu” Mazlum Kobani, Süleymaniye’ye Havaalanı yakınlarında ABD’lilerle bir toplantı yaptı. Toplantıdan sonra Kobani’nin konvoyu bir SİHA tarafından vuruldu.
ABD, Irak merkezi yönetimi ve Mazlum Kobani Türkiye’yi suçladı. ABD, soruşturma başlattığını açıkladı.
Ankara ise bu operasyonu ne üstlendi ne yalanladı.
İktidara yakın Gazeteci Hande Fırat, ABD’nin Ankara’ya telefon açıp bunu sorduğunu, Ankara’nın da “vermesi gereken yanıtı verdiğini” yazdı. Fırat’ın bu iddiasının yalanlanmaması, bir anlamda operasyonu Türkiye’nin yaptığının ilk doğrulanmasıydı.
Barzani basınının iddiaları ise başkaydı. Buna göre, Teröristbaşı Mazlum Kobani’nin yeni yoldaşı Kürdistan Yurtseverler Birliği (KYB) Başkanı Bafıl Talabani, Ankara’nın Kobani’nin Süleymaniye’de olduğunu bildiğini öğrenince ABD’li yetkilileri bilgilendirmiş, ABD de Ankara’ya “Konvoy bizim” deyince SİHA, konvoyu direkt hedeflemeyip yakınını bombalamıştı.
Bu gelişmelerin ardından önce KYB’den bir heyetin Bağdat’ta MİT Başkan Yardımcısı’yla bir araya geldiği, sonrasında da MİT Başkanı Hakan Fidan’ın Ankara’da Kubad Talabani başkanlığındaki KYB’lilerle görüşerek Türkiye’nin “KYB’nin Demokratik Suriye Güçleri (DGS) ve PKK ile ilişkilerinden duyduğu rahatsızlığı” dile getirip Ankara-Süleymaniye ilişkilerinin normalleşmesi için bu ilişkilere son verilmesi gerektiğini söylediği duyuruldu.
Tüm bunlara rağmen iktidar medyasının bir başka yazarı, operasyonu “kimin yaptığının bilinmediğinden” söz ederken şu dikkat çekici ifadeleri kullandı:
“Konvoya bir SİHA tarafından… uyarı atışı yapıldı. (SİHA’lar hedefi ıskalamaz, bu yüzden uyarı atışı deniyor.) … Taraflar bu uyarı atışından hisselerine düşen payı almış olmalı. Terör örgütü elebaşının bu gelişmeyi ‘Ensendeyiz’ mesajı olarak okuduğuna şüphe yok. Bu olay ABD için ‘ne yaptığınızı biliyoruz’ anlamı taşıyor. KYB Başkanı Bafel Talabani de uyarı atışını ‘Süleymaniye artık güvenli değil’ ültimatomu olarak yorumlamış olmalı.”
Bu satırlar da o operasyonu gerçekleştiren “kimsenin“, Mazlum Kobani’yi ortadan kaldırma imkânı varken bunu yapmayıp uyarı atışıyla yetindiğini doğrulamıyor mu?
İktidar ve medyasında hava böyleyken, ABD hem suçlu hem güçlü misali bir kez daha üste çıkıp operasyondan sorumlu tuttuğu Hulusi Akar’ın “ABD askerlerini öldürmeye teşebbüs etmekle” suçlandığı duyuruldu.
Adamlardaki rahatlık ve pervasızlık bu kulis mesajlarıyla sınırlı kalmadı.
Pentagon Sözcüsü Tuğgeneral Patrick Ryder, geçen haftaki basın brifinginde, Süleymaniye’deki operasyonun ABD güçleri ve Mazlum Kobani’nin bulunduğu noktanın 100 metre ilerisinde gerçekleştiğini anlatıp bir kez daha DSG kılığına büründürdükleri terör örgütüne sahip çıktı.
En büyük NATO müttefiklerinden birisi olan Türkiye’nin PKK’yı takip ettiği hatırlatılarak, “ABD ordusu mensuplarının terör örgütü elebaşıyla birlikte seyahat etmesi” konusunda “Savunma Bakanlığı içinde, ABD askerlerinin meşru bir hedef haline getirildiğine dair bir endişe yok mu?” şeklindeki soruya verdiği şu cevap ise pişkinliğin tavan yapmasıydı:
“Hayır. SDG ile 2015’ten, 2014’ten beri, IŞİD’i Mağlup Et Görevi kapsamında ortaklık yapıyoruz. Onlarla uzun süredir devam eden bir ilişkimiz var. Onlar PKK değil. IŞİD’i yenmek için SDG ile ortak olduk. Yani hayır, çok uzun zamandır ortak operasyonlar yürütüyoruz.”
ABD’deki bu rahatlığın, pervasızlığın ve pişkinliğin sırrı ve sebebi ne ola ki?!
4 Askerimiz Yaralandı
Toparlarsak;
Milli Savunma Bakanlığı, dün gece PKK/YPG’nin Suriye’nin kuzeyindeki üs bölgelerimize yönelik eş zamanlı havan ve çok namlulu roketatar saldırısı düzenlediğini, saldırılarda 4 askerimizin yaralandığını, belirlenen hedeflerin ise derhâl güçlü şekilde vurularak teröristlere misliyle karşılık verildiğini açıkladı.
Siz ABD’yi üzmemek için teröristbaşını ortadan kaldırma fırsatını teperseniz, ne yazık ki, olacağı budur!..
Müyesser YILDIZ
17 Nisan 2023