CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun Silvan saldırısının ardından, “Askerin morali bozuk” demesi, tutuklu milletvekillerinin Meclis’e gidip yemin edememesi bana yeniden Malta defterini açtırdı.
Biliyorsunuz, Mustafa Kemal Samsun’a çıkmamış olsa o da Malta’ya sürülecekti… Ama Samsun’a gitmesi, onu İngilizlerin sıkı takibinden kurtarmaz. 1919 Haziran’ının başında İstanbul’a dönmesi istenir. Genelkurmay Başkanı Cevat Paşa’ya “Ne oluyor” diye sorar. 11 Haziran’da, “Kıymetli bir generalin Anadolu’daki gezisinin kamuoyunda iyi bir etki yapmayacağı düşünülerek İngilizlerin kendisini istediği” cevabı verilir.
Bunun üzerine Padişah’a uzun bir dilekçe yazar. Son sözleri şudur:
“Bendeniz Malta’ya gitmek veya en azından iş görmez duruma getirilmek gibi ihtimaller karşısında bırakıldım ve doğal olarak da bunu kabul etmeyeceğim. Eğer zorunlu kılınırsam gönül rahatlığıyla memuriyetimden istifa ederek, eskiden olduğu gibi Anadolu’da ve Millet sinesinde kalacağım; vatan görevimi bu kez daha açık adımlarla sürdüreceğim…”
Mustafa Kemal Paşa Sivas’tayken bu defa dönemin İçişleri Bakanı Ali Kemal’in 23 Haziran 1919 tarihli şifreli genelgesi eline geçer. Ali Kemal kamu görevlilerine şu talimatı vermektedir:
“İngiliz özel temsilcisinin arzu ve direnmesiyle görevden alındı. Adı geçenin İstanbul’a çağırılması Harbiye Nezareti’ne ait bir görevdir. Fakat İçişleri Bakanlığı’nın kesin emri; artık o kişinin görevli olmadığını bilmek ve kendisi ile hiçbir resmi işleme girişmemek ve hükümet işleriyle ilgili hiçbir isteğini yerine getirmemektir.”
Mustafa Kemal Paşa 2 Temmuz 1919’da Erzincan’dadır. Padişahın Başkâtipliği’nden bir telgraf gelir. Telgrafta işaret edilen adres de İngilizlerdir.
“Vatansever duyguları nedeniyle o yörede bazı düzenleme ve girişimlerde bulunmasının, İngilizlerin dikkatini çektiği, bu yüzden de hükümetin baskı altına alındığı, döndüğü takdirde bu baskıların azalacağı” bildirilmektedir.
* * *
Cumhurbaşkanı Gül ve Başbakan Erdoğan, Kılıçdaroğlu’nu yalanlamak istercesine Harp Akademileri’nin mezuniyet törenine katıldılar… “İşlerde hiçbir aksama yok, moraller de gayet iyi.” mesajı verdiler adeta!..
Biz yine işgal günlerine dönelim; görevden almalar veya tutuklamalar sebebiyle askerin morali nasıldı acaba? Mustafa Kemal Paşa’nın o günlerde Savaş Bakanı olan Damat Ferit’e söylediklerine şöyle bir bakmamız yeter.
İzmir ve Antalya’nın ardından Aydın’ın işgal edildiğini hatırlatan Mustafa Kemal Paşa aynen şöyle der:
“Aydın ilinin her tarafında bu uygunsuz durumun sürdürülmesi ve tekrarı bir süre önce bu bölgeden Nurettin Paşa’nın alınmasıyla ortaya çıkan bir komuta boşluğunun doğurduğu vahim sonuç değil midir? Bu yöre için de böyle kanlı bir sonuç hazırlanmış ve buna engel görülen komuta heyetlerinin değiştirilmesi gerekliliği hissedilmiş ise temsilcilerin vatanı yok etmeye yönelik istekleri karşısında hükümet ileri gelenleri için ikinci bir hainliğe neden olmak yerine, millet arasına kişi olarak karışmaları vatanperverliğin örnek bir davranışı olur. Doğu’dan Şevki ve İhsan Paşa’ların alınması, vatanımızın batısındaki bir bölümün acımasızca işgali programının yürürlüğe konmasını önleyebildi mi?”
Damat Ferit Paşa’nın karşılığı: “Yüksek açıklamalarınız doğrudur… Ancak bir milli hareketin olacağına inanan İngilizler, yüce şahsınızın ordunun başından alınıp, İstanbul’a getirilmenizi Babıalî’den istemişlerdir. Bu istekleri tehdit eder bir biçimde söylemişlerdir.” olur.
Mustafa Kemal Paşa’nın Damat Ferit’e son cevabı şudur: “Anadolu’nun batı kesiminden Saray’a kadar her yer işgal edilmiştir. Ayrıca milli kuvvetler tespit edilerek yok edilmeye ve Doğu Anadolu için de aynı ilginç işlemler ortaya çıkmaya başlamıştır… Anadolu’daki büyük komutan makamlarının bir süreden beri sarsılması ve o boşlukların yerine ancak yetersiz ve bilgisizlerin doldurulması gibi, Batı Anadolu’yu boğazlanmışçasına elinden kaptıran, onurlu kişilerin yerine geçenlerin izledikleri politikaya bir kez daha dikkatinizi çekerim. Ali İhsan Paşa ile Nurettin Paşa ve onun yerine getirilen Ali Nadir Paşa olaylarına milli tarih açıklık getirecektir…”
Bu cevabın ardından da Mustafa Kemal, “yüksek askerlik mesleğinden” istifa ettiğini Padişah’a bildirir.
O günlerde İstanbul’daki “cadı avını” ve devletin görüntüsünü yine Mustafa Kemal’in ağzından dinleyelim:
“Milletlerin yargı yetkisi, bağımsızlıklarının birinci şartıdır. Yargı yetkisi bağımsız olmayan bir milletin devlet oluşu kabul edilemez. Bununla birlikte İstanbul halkından yüzlerce kişinin hiçbir kanuni suçları olmamasına karşılık sanık sayılarak tutuklanmalarına devam edilmesi, itilâf devletlerinin görüşüne aykırı söz söylenmesi bile suç sayılarak Orta Çağ davranışları içinde onlara karşı saldırıda bulunulması, yargı yetkisinin kaldırıldığını göstermektedir.”
ABD Dışişleri Bakanı Hilary Clinton’un son Türkiye ziyaretinde CNN Türk’te Şirin Payzın’la yaptığı kahve sohbetini izledim Silivri’den… “Şirinlik” dolu sohbetin bir yerinde bir katılımcı gazetecilerin ve muhaliflerin tutuklandığını hatırlatıp, görüşünü sordu. Clinton’un iktidara yönelik “Bu tutuklamalar sayesinde gücünü gösterdin, yeterince güçlendin; artık korumaya da yeni tutuklamalara da gerek yok” mealindeki mesajlarını geçiyorum… Öyle bir laf etti ki, farkında olmadan ayağa fırladım, sonra da yüzüm kıpkırmızı plastik sandalyeme çöktüm. Hatırlayabildiğim kadarıyla şöyle dedi:
“Herkesten önce hukukçularınızın tepki göstermesi lâzım!..” Hukukumuz, hukukçumuz, “bağımsız yargı” mız adına ben utandım, ilgililerini bilemem… Bu işlerin “piri” bile, “Herkesi anlıyorum da hukukçularınız niye bu kadar sessiz şaşıyorum” diyor, ama biz kendi halimize hiç şaşmıyoruz!..
* * *
Malûm Silivri’de 3 milletvekili var. İlginçtir bu boyutuyla da Malta sürecine benzedi.
Evet, o dönemde belki o isimler Malta’dayken milletvekili seçilmedi, İngilizlerin basıp dağıttığı Meclis-i Mebusan’da milletvekiliydiler. Bu konumlarıyla tutuklanıp hapsedildiler. Ancak öncesinde itilâf devletlerini rahatsız eden bu isimlerin “fedakârlık” yaparak milletvekilliğinden istifa etmesi beklendi, hatta istendi!..
Neticede Mustafa Kemal ve arkadaşları Büyük Millet Meclisi’ni 23 Nisan 1920’de Ankara’da topladı. Ankara Milletvekili Mustafa Kemal 1 Mart 1921’deki ikinci yasama yılının açış konuşmasında şöyle diyordu:
“Yüce Meclis, ikinci yasama yılına 12’si Malta’da tutuklu, 68’i, İstanbul Meclis-i Mebusan’ından katılan ve 270’i de Büyük Millet Meclisi’ne üye olarak seçilen toplam 350 sayın üye ile başlıyor. Malta’da haksızlığa uğramış saygıdeğer arkadaşlarımızı da yakında aramızda görmenizi dilerim…”
Mustafa Kemal’in bu dileği “İnşallah!” sesleriyle desteklenir… Bu dilek, ancak üçüncü yasama yılında; yani 1922’de gerçekleşir… Ve Meclis Başkanı Gazi Mustafa Kemal Paşa açılış konuşmasında bu defa şunları söyler:
“…Geçen yıl Malta’da bulunan arkadaşlarımızın da bu yılbaşlarında aramızda olmalarını bu arada özel olarak vurgulamak isterim…”
Silivri’den kucak dolusu sevgiler,
Müyesser YILDIZ
26 Temmuz 2011
Not: Müyesser Yıldız, bu notu kaleme aldığında Genelkurmay Başkanı Işık Koşaner ve kuvvet komutanları henüz istifa etmemişlerdi. Yazıdan üç gün sonra istifa – erken emeklilik olayı yaşandı. Yazı, olaydan üç gün önce kaleme alındığı halde zamanlaması bakımından manidar görünmektedir.