Perşembe-Cuma günü Silivri’deydim. CHP İstanbul Milletvekili Ali Özgündüz’ün eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’u ziyaret edeceğini öğrendim. AKP iktidarında Genelkurmay Başkanlığı yapmış bir ismin, teröristbaşı ile başlatılan yeni müzakereler için ne düşündüğünü çok merak ederken Özgündüz hızır gibi gelmişti.
Küçük bir not kağıdına sorumu yazıp Özgündüz’den Başbuğ’a iletmesini istirham ettim. Birkaç saat sonra sorumun cevabı, daha doğrusu Başbuğ’un dolaylı mesajı geldi. Şöyle demişti:
“Müyesser Hanım Terör Örgütlerinin Sonu isimli kitabımı okusun. Orada her şey var.”
Önce acı acı gülümsedim, sonra: “Mesaj alınmıştır” dedim. Nedenini anlatayım:
Başbuğ’un bu kitabını çıkar çıkmaz, Silivri’deyken okumuş, ardından 24 Haziran 2011 tarihli, çeşitli internet sitelerinde yayınlanan “İlker Başbuğ’dan Başbakan’a Satır Satır Cevap” başlıklı bir yazı yazmıştım da ondan. Başbuğ özgürdü o zamanlar. Türkiye yine bugüne benzer tartışmalarla yıkılıyordu, yazıya şöyle başlamıştım:
“Ortalık ‘Kürt Sorunu’ ve bunun ‘çözüm’ ünden geçilmiyor…Herkes son 5 yılda ‘peygamberlik’ mertebesine yükseltilen teröristbaşının ağzına bakıyor… ‘Irkçı’ bir anlayışı yansıttığı iddiasıyla ‘Türk kimliği’ reddediliyor. Her Allah’ın günü ‘etnik farklılıklar’ kaşınıp, ön plana çıkarılıyor. Seçim sürecinde, ‘Bugüne kadar yaptıklarımız, yapacaklarımızın teminatıdır’ dercesine, ‘daha 10 mislini yapacağız’ sözleri veriliyor. Bizzat Başbakan’ın ağzından, ‘İnkâr ve asimilasyon bizim dönemimizde bitti’ sözleri çıkıyor. Hasılı PKK’yı bitirme dışında, onların istekleri ve hamilerinin projesinde öngörülen ne varsa konuşulup kabulleniliyor!..”
Şöyle devam etmiştim:
“İşte tam bu ‘cinnet’ ortamının arasında, ömrüm kadar yılı TSK’da geçmiş emekli Genelkurmay Başkanı Org. İlker Başbuğ’un ‘Terör Örgütlerinin Sonu’ isimli kitabı çıktı. Bir iki ufak tefek haber dışında nedense hiç ilgi görmedi. Okuyunca anladım sebebini…Vallahi bu kitap Başbuğ’u Silivri’ye götürmezse iyidir.”
İşte bu son cümlemi hatırladığımdan acı acı güldüm Başbuğ’dan gelen mesaja. Çünkü o artık Silivri’de, tam 1 yıldır. Peki Başbuğ neler yazmıştı da böyle bir öngörüde bulunmuştum? Aynı yazımdan aktarayım:
“Çünkü söyledikleri ‘revaçta’ politikalara taban tabana aykırı da ondan!.. Sadece Türkiye’yi yıkma koalisyonuna değil, adeta Başbakan Erdoğan’a satır satır cevap veriyor da ondan.”
Hükümetin tezleri ve Başbuğ’un görüşlerini madde madde karşılaştırdığım için ortaya oldukça uzun bir yazı çıkmıştı.
Bugün madem Başbuğ, “Teröristbaşı ile müzakere” soruma kitabını adres gösteriyor, o halde 24 Haziran 2011’deki yazımın bu soruya cevap niteliğindeki bölümlerini özetlemem gerekiyor. Buyurun okuyalım ve Başbuğ, “teröristbaşıyla müzakerelere” ne diyor öğrenelim:
-Hedef Büyük Kürdistan-
PKK’nın kuruluş amacı, Türkiye’nin Doğu ve Güneydoğu bölgelerini, Irak, İran ve Suriye’nin de belirli bölgelerini kapsayacak şekilde (Birleşik Büyük Kürdistan Devleti) kurmaktır. Bu hedefe aşamalı olarak ulaşılması düşünüldü. 1. Aşamada, bulundukları ülkelerde Kürt kimliğinin kabul ettirilmesi, 2. aşamada özerk idare kurulması, 3. aşamada bulunulan ülkelerde bağımsız Kürt devleti kurulması,4. Aşamada ise Birleşik Büyük Kürdistan Devletinin kurulması hedeflendi. Şimdi Türkiye’de sık sık ifade edilen bir düşünce var; Kimsenin bağımsız Kürdistan devletinin kurulması gibi düşüncesi ve hedefi yoktur.Peki şu anda ileri sürülen, istenen hususlar nelerdir?..
Özerk idarelerin kurulması üniter devlet yapısının sorgulanması demektir. Kürt kimliğinin tanınması ve özerk idarelerin kurulması düşüncelerinin, bağımsız Kürdistan devleti hedefine ulaşmada ilk iki aşamayı oluşturduğu da gözden kaçmamalıdır.
Terör örgütü liderinin yakalanması, terörle mücadele sürecinde etkili unsurlardan birisidir. Burada önemli olan iki husus vardır; Yakalanan ve hapse konan terör örgütü liderinin, örgütle olan iletişiminin tamamen kesilmesi ve örgüt içinde liderin gözden düşmesidir. Yakalanan liderin hapse konulması, hukukun üstünlüğü, liderin bir suçlu olarak kabul edilmesi, adaletin hâkim olduğunu göstermesi açısından önemlidir. Bu süreçte terörün bir suç olduğunun, terör örgütünün ise bir suç örgütü olduğunun ortaya konması gerekir…
Abdullah Öcalan’ın yargılanmasının sona ermesinden sonra da avukatları ile olan görüşmeleri devam etti. Peru’nun Guzman’a yaptığı muameleyi Türkiye, Abdullah Öcalan’a yapamadı veya yapmadı… Yakalanan liderin başta halk önünde teşhir edilmesi, ancak sonraki süreçte hapishaneden, örgütle olan iletişimine devam etmesi daha kötü sonuçlar doğurabilir. Onun için yakalanan liderin şiddeti teşvik edecek tarzda iletişimlerde bulunması mutlaka önlenmelidir.
Dünyada yaşanan diğer örnekler, koşulsuz silah bırakılmasından ve örgütün tasfiye edilmesinden önce devletlerin herhangi bir adım atmadığını göstermektedir…
AKP iktidarında Genelkurmay Başkanlığı yapan Başbuğ’un Öcalan’la “masaya oturulmasını” dün de bugün de onaylamadığı açık. Başbuğ, “çözüm” cülere dair şöyle bir analizi de vardı:
“Türkiye dışında kalanlar, sorunun barışçıl yollarla çözümünü düşünmektedir. Barışçıl yollar ile kastedilen, Türkiye’nin üniter devlet ve ulus devlet yapısında ciddi sapmaların gerçekleştirilmesi ise Türkiye ve Türk ulusunun bunu kabul etmesinin mümkün olamayacağı ortadadır…”
Ah Paşam!.. Artık Türkiye dışında kalanlar değil, bizatihi Türkiye’yi yönetenler “barışçıl yol” adı altında ayan-beyan aynı yolun yolcusu. Dahası bu “sapmayı” Türkiye ve Türk Milleti’ne kabul ettirmek için her yola başvuruyorlar.
Silivri, Hasdal, Hadımköy ve Maltepe’ye kucak dolusu sevgiler…
Müyesser YILDIZ
15 Ocak 2013
Odatv Link: https://odatv4.com/yazar/muyesser-yildiz/basbuga-pkk-muzakerelerini-sordum-1501131200.html