İçeriğe geç

27 Yıl Önceki Mesajı Hatırlatan Fotoğraf!..

Uzun süredir Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın söz ve icraatları tartışılıyor. Erdoğan, gelişmelerden memnun olmalı ki, bu tartışmaların ortasında Erbaş’ı yeniden Diyanet İşleri Başkanlığı’na atadı.

AKP’yi kurup, Başbakan olana kadar Erdoğan’ın da din ve laiklikle ilgili görüşleri çok tartışılmış, hatta hakkında davalar açılmıştı.

Eski” Erdoğan’ın en meşhur ifadesi; “Tutturmuşlar laiklik elden gidiyor. Bu millet istedikten sonra tabii elden gidecek yahu” idi. Başka şeyler de söylemişti ki, bunları defalarca yazdık.

Yeni ve yenilikçi” Erdoğan, geçmişteki görüşleri hatırlatıldığında; kâh “değiştim” dedi [https://www.milliyet.com.tr/siyaset/erdogan-gitti-geldi-5218170], kâh “Değişmedim geliştim.” açıklamasını yaptı.

Yeri geldi; “dinsel milliyetçiliğe karşı olduğunu” savundu, hatta “her türlü milliyetçiliği ayaklar altına aldıklarını” vurguladı.

Bu Görevi Kim Verdi?

Ancak görüldüğü üzere en başa döndük. Bu defa ise “cephenin önünde” Ali Erbaş var.

Peki Devletin bir memuru olan ve TCK’da yasaklanmasına ramen siyasi tartışmaların odağına oturan Erbaş, bu cesareti nereden alıyor? Elbette ki, Erdoğan’dan.

Diyanet İşleri Başkanlığı’nın 2014’te düzenlediği 5. Din Şurası’na gidelim. Erdoğan, burada yaptığı konuşmada, Batı’da kilise ile devlet veya kilise ile bilim arasındaki tartışmaların, dinin “kamusal alandan silinmesi”, “bireyin özel hayatına hapsedilmesi mücadelesine dönüştüğünü”, “başta Türkiye olmak üzere bazı İslâm ülkelerinin de bunu taklit ettiğini” anlatıp, “İslâm dinine ve onun kamusal alandaki görünümüne karşı, büyük husumet besleyenler olduğunu” belirttikten sonra şunları söylemedi mi?

Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı olarak, benim bir vazifem de sizleri yüreklendirmektir. Hiç tereddüt etmeden gerekli soruları sorun. Hiç tereddüt etmeden, korkmadan, çekinmeden, ilmin dairesi içinde yapılması gereken neyse, onu yapın. Defanstan çıkın, artık ileriye koşun; her zaman arkanızda olacak, her zaman teşvik edici olacağız. Unutmayın bu millet her zaman sizin yanınızdadır, sizinle beraberdir. Milletimizin, ümmetin ve yeryüzünün umudu olan, siz âlim ve münevverlerimizi, her zaman ışığımız, rehberimiz, geleceğimiz olarak göreceğiz.”

Keza 2019’daki 6. Din Şurası’nda, şöyle konuşmadı mı?

Bizim inancımızdan din, sadece belli mekanlara, haftanın belli günlerine hasredilmiş bir olgu değildir. Dinimiz İslâm hayatımızın tüm alanlarını kuşatan, kucaklayan, ihata eden ve kurallar, yasaklar manzumesidir. Ticaretimizden beşeri münasebetlerimize, eğitim öğretimden evliliğe, temizlikten kılık kıyafete yaşantımızın her safhasını düzenleyen bir dine inanıyoruz. Bir Müslüman olarak günün 24 saati, yılın 365 günü ömrümüzün sonuna kadar Müslümanca yaşamakla emrolunduk… Hangi sebeple olursa olsun Kur’an’ın emirlerini yok saymak, hafife almak veya hükümsüz kılmak bir Müslüman’a yakışmaz… Bir Müslüman, dinini hayatın şartlarına göre değil, hayatını inancının esaslarına göre uyarlamakla mükelleftir. Şayet insan inandığı gibi yaşamazsa, bir süre sonra yaşadığı gibi inanmaya başlar. Din kişinin hayatına nüfuz etmezse, kişi zamanla yapıp ettiklerini dinleştirme yanlışına düşer. Bunun için İslam bize göre değil, biz İslam’a göre hareket edeceğiz. Nefsimize ağır gelse de hayatımızın merkezine dönemin koşullarını değil, dinimizin hükümlerini yerleştireceğiz… Bizim sizden beklentimiz, omuzlarınızdaki yükün hakkını vermenizdir. Bunun için her din görevlimizin sıradan bir memur gibi değil, Resulü Ekrem Efendimizin o veciz ifadesiyle, peygamberlerin varisleri gibi hareket etmemiz gerekiyor. Sizden nebevi metotla Kur’an-ı satırdan sadra indirmenizi, yani gönüllere ve zihinlere nakşetmenizi bekliyoruz.”

Şimdi Erdoğan’dan 3 yıl sonra, geçtiğimiz günlerde Ali Erbaş’ın, “Hani ‘inanç sokakta olamasın, mahallede olmasın, insanın içinde olsun’ diye bir anlayış var ya. ‘İnanç işte insan ile Allah arasında olsun, evine yansımasın, ticaretine yansımasın, siyasetine yansımasın, adeletine, yargısına yansımasın’… Görüyorsunuz ya ortalığı ayağa kaldırıyorlar.” demesine neden şaşırıyoruz ki?!.

Sık sık “Meyveyi olgunlaşmadan koparmamak lâzım” ifadesini kullanan Erdoğan’ın birçok alanda olduğu gibi bu konuda da “ajandasını” adım adım hayata geçirdiği, Erbaş’ın da “Şahsım devletinin” Diyanet İşleri Başkanı olarak kendisine verilen “görevleri” yerine getirdiği ortada.

Daha Neler Olacak?

Ali Erbaş’ın en öne çıkmasıyla eş zamanlı yaşanan bazı gelişmeleri hatırlatalım.

“Montrö delinmesin, TSK’da yeni tarikat yapılanmalarına izin verilmesin.” diyen emekli amiraller hakkında soruşturma açılıp bazı hakları soruşturma bitmeden ellerinden alınırken, Deniz Kuvvetleri’ndeki “cübbeli amiralin” soruşturması bir türlü sonuçlandırılmadı.

– Devletin aldığı kararlar uyarınca, 28 Şubat sürecinde irticai ile mücadele eden komutanlar hakkındaki müebbet hapis cezası jet hızıyla onanırken, “Cübbeli amiralin” hiçbir hakkına dokunulmadı. Ancak hapse giren komutanların rütbeleri, Anayasa Mahkemesi’ne yaptıkları başvurunun sonucu beklenmeden yine jet hızıyla söküldü.

– Adalet Bakanlığı, Anayasa Mahkemesi’ne gönderdiği bir savunmada dini değerleri referans gösterdi.

– 30 Ağustos Zafer Bayramı kutlamalarında Ali Erbaş, Genelkurmay Başkanı ve Kuvvet Komutanlarının önüne geçirildi.

– Diyanet İşleri Başkanlığı, 4-6 yaş grubu Kur’an kurslarının okul öncesi zorunlu eğitimden sayılması için çalışmalara başladı.

MİT’ten sonra yargı ve askeriyedeki törenler de Ali Erbaş’ın dualarıyla gerçekleştirilir oldu. Şimdi TBMM’nin 1 Ekim’deki açılışının da duayla yapılıp yapılmayacağı merak ediliyor.

Hemen burada 9 ay önce CHP eski milletvekili Fikri Sağlar’ın, “Başörtülü bir hâkimin hakkımda doğru karar vereceğine inanmıyorum” şeklindeki sözlerine Erdoğan’ın gösterdiği tepkiyi hatırlatalım. Şu ifadeleri kullanmıştı:

Daha bunlar çok şeyler görecekler… Bugün parlamentoda başörtülü bayanlarımız var. Bay Fikri, görüyor musun bunları? Bak buralara kadar gelindi. Daha çok mesafeler alacağız…”

Acaba, “alınacak daha çok mesafeler” ne ola ki?!

Biliyorsunuz, adli yıl açılış töreninde Erdoğan ve Ali Erbaş’ın duasına Yargıtay Başkanı da üzerinde cübbesiyle eşlik etti.

Peki Erdoğan 27 yıl önce ne demişti? Şunları:

Türkiye Cezayir olur mu diye soruyorlar. Biz hazmettire hazmettire geliyoruz Allah’ın izniyle. Artık bu film tanınmaya başladı. Şimdi artık millet sadece aktörleri değil, senaryoyu değiştirmeye talip ve bu senaryonun değiştirilme çalışmalarıdır bu çalışmalar. Biz onun için geliyoruz. Bu düzenin koruyucusu olamayız, mümkün değil. Bu hukuku hazırlayanlar, bu düzenin kaldırılmasının maşası olacaklar.”

İnşallah o fotoğrafla verilen mesaj bu değildir!..

Müyesser YILDIZ
19 Eylül 2021

Kategori:Uncategorized