17 Aralık 2004’teki AB Zirvesi’nde bir yığın şart karşılığında ülkemize müzakerelerin başlaması için 1 yıl sonrasına tarih verilmiş ve bu “başarı” Ankara’da gündüz gözü atılan havai fişeklerle kutlanmıştı.
Zirvedeki dayatmalardan biri, Gümrük Birliği Anlaşması’nın Rum kesimi dahil 10 üyeyi kapsayacak şekilde genişletilmesiydi. Buna ilişkin ek protokol imzalandı; ancak daha sonra Ankara, bunun “Rum kesimini tanıma anlamına gelmediği” yönünde bir deklarasyon yayımladı.
Yine de sözkonusu protokol o günden bu yana TBMM onayına sunul(a)mazken; AB, her fırsatta Rum kesimini tanımamız, deniz ve hava limanlarını açmamız için baskıyı sürdürüyor.
Özetle; hali hazırda Rum kesimini tanımıyoruz ve diplomatik ilişkimiz yok. Haliyle, Rum yöneticilerle de sadece uluslararası toplantılarda görüşülüyor veya Rumlar ancak böyle bir toplantı vesilesiyle ülkemize geliyor.
Rum Liderin 2016’daki Ziyareti
Örneğin Rum Lider Nikos Anastasiadis, Mayıs 2016’da Birleşmiş Milletler Dünya İnsani Yardım Zirvesi’ne katılmak için İstanbul’a geldi. Bu, 54 yıl aradan sonra “Devlet Başkanı” sıfatıyla yapılan ilk ziyaretti.
Türkiye’nin ev sahipliğinde düzenlenen, ama davet eden BM olduğu için “Devlet Başkanı” sıfatını kullanabilen Anastasiadis, Erdoğan tarafından verilen resmi yemek törenine dönemin KKTC Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’nın da davet edildiğinde öğrenince, “Size afiyet olsun, ben gelmiyorum.” diyerek programını yarıda kesti ve İstanbul’dan ayrıldı.
Sadece 9 ay öncesine ait bir başka örnek:
Geçtiğimiz Haziran’da ilki düzenlenen Antalya Diplomasi Forumu’na Yunanistan da davet edildi.
Ancak bizzat Bakan Mevlüt Çavuşoğlu’nun açıkladığına göre, Rum Dışişleri Bakanı Nikos Hristodulidis, mevkidaşlarını telefonla arayıp bu toplantıya katılmamalarını istedi. Bunun üzerine Yunanistan temsilcileri gelmekten vazgeçti.
Rum kesiminin tepkisinin sebebi; KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’ın toplantıya katılacak olmasıydı.
Aynı gerekçeyle, AB Yüksek Temsilcisi Josep Borrell de Erdoğan’ın katılan liderler için düzenlediği resepsiyona katılmadı.
Rum kesimi ile ilişkilerimize dair çok yeni bir hatırlatma daha yapalım.
2 ay önce terör örgütü PYD’ye ofis açma izni verdikleri ortaya çıkınca, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu şöyle tepki gösterdi:
“Rum kesiminin de terör örgütlerine, PKK’ya bugüne kadar desteğini zaten biz biliyoruz. Bu, gizli bir şey değil. Ama şunu söylemek isterim; burada ofis açmalarına izin veriyorlar, yarın buradan herhangi bir tehdit olursa Türkiye’ye ya da Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne, Kıbrıs Türkleri kardeşlerimize yönelik bir saldırı olursa bunun bedelini ödetiriz. Bu bedel de ağır bir bedel olur. O nedenle ateşle oynamasınlar. Terör örgütleriyle iş birliği yapmasınlar.”
Rum Kesimi Var KKTC Yok
Bu notların ardından son sıcak gelişmeye geçelim.
Geçtiğimiz Perşembe-Cuma günleri İstanbul’da “Avrupa Bölgesi Göç ve Sağlık Yüksek Düzeyli Toplantısı” yapıldı.
Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) ve Sağlık Bakanlığı’mız tarafından düzenlenen toplantıya; DSÖ bölgesel temsilcileri ile AB yetkililerinin yanısıra 53 ülkenin bakanı katıldı. Ayrıca Avrupa genelinde sivil toplum örgütleri temsilcileri de davet edildi.
DSÖ Avrupa Bölge Direktörü Dr. Hans Kluge, bu toplantı için İstanbul’u tercih etmelerinin nedenini, “Türkiye’nin dünyada en fazla mülteciye ev sahipliği yapan ülke olması ve sadece Suriyelilere değil, ev sahipliği yaptığı tüm mültecilere sağlık hizmetlerini hiçbir ayrım gözetmeksizin eşit bir şekilde sunmasıdır.” sözleriyle açıkladı.
Medyamız, Erdoğan’ın da mesaj gönderdiği bu toplantının katılımcıları hakkında şu bilgileri verdi:
“DSÖ Doğu Akdeniz Bölge Direktörü Ahmed Al-Mandhari, DSÖ Afrika Bölge Direktörü Matshidiso Moeti ve BM Çocuklara Yardım Fonu (UNICEF) Avrupa ve Orta Asya Bölge Direktörü Afshan Khan toplantıya katıldı. Ayrıca, Bosna Hersek, Kırgızistan, San Marino, Litvanya, Sırbistan, Bulgaristan, Tunus, Moldova, Lübnan ve Romanya sağlık bakanları ile Libya Başbakan Yardımcısı, Letonya Devlet Sekreteri, Sırbistan ve Gürcistan sağlık bakan yardımcıları fiziken toplantıya katıldı. Almanya, İtalya, Azerbaycan ve Polonya sağlık bakanları da çevrim içi iştirak etti.”
Ancak medyamızın, görmezden geldiği veya fark etmediği bir katılımcı daha vardı. Bu isim, Rum kesimi Sağlık Bakanı Michalis Hadjipantela’ydı. Tabii ki, İstanbul’a “Kıbrıs Sağlık Bakanı” sıfatıyla geldi.
“Bu uluslararası bir toplantı, ne yapalım?” denebilir.
Evet; ama düzenleyicilerden birisinin ve ev sahibinin Türkiye olduğunu unutmayalım. En azından KKTC Sağlık Bakanı Dr. Ali Pilli “gözlemci” sıfatıyla çağrılamaz, hiç olmadı KKTC’den bir sivil toplum örgütü davet edilemez miydi?
Bu mudur Rum kesimini tanımamak ve KKTC’yi sahiplenmek?!
Rum Bakan Nereyi Ziyaret Etti?
Rum Sağlık Bakanı’nın İstanbul programına ilişkin bir diğer önemli ayrıntı ise şu:
Cuma günü öğleden sonra Fener Rum Patriği Bartholomeos’u ziyaret etti ve bu da “Ekümenik Patrikliği ziyaret” olarak duyuruldu.
Hadjipandela ve “Ekümenik Patrik” Bartholomeos’un samimi bir ortamda güncel konuları ele aldığı, ayrıca Bartholomeos’un Kıbrıs Kilisesi’ne sıcak kardeşlik dileklerini iletip “büyük adanın dindar insanlarını kutsadığı” bildirildi.
Ülkenin adeta yol geçen hanına dönmüş olması bir yana; böylesi gelişmeler küçük görünse de, diplomaside uzun vadede bir şeylerin temelinin atılması anlamında önemli adımlardır.
Bugünden yarına olmasa bile; BAE, İsrail, Ermenistan gibi -Türkiye ve KKTC karşıtı tezlerinden vazgeçmediği halde- Rum kesimiyle de ilişkilerin “normalleştirilmesine” şaşırmayalım. Çünkü ABD, AB ve NATO’nun değişmez taleplerinden birisi de bu!..
Müyesser YILDIZ
20 Mart 2022