İçeriğe geç

Putin Yine İdlib’ten mi Vuracak?!

Bizzat Erdoğan’ın duyurusuyla, 23 Mayıs’tan beri Suriye’ye yapılacak olası operasyonu konuşuyoruz.

Ocak 2018’deki Afrin operasyonu öncesinde de benzer tablo yaşanmış, günlerce aylarca “Harekât ne zaman?” diye sorulunca; bu işlerin pek de uzmanı olmayan dönemin Başbakanı Binali Yıldırım bile şunu söylemişti:

Bir yere operasyon davulla zurnayla yapılmaz. Taktik hazırlığı ve planlama süreci olur. Şartların oluşması olur. Uluslararası istişareleri olur. Başka ülkenin topraklarına girmenin uluslararası istişareleri, hukuki zemini olması ve meşru mazeretinin olması lâzım.”

Ancak, Binali Yıldırım’ın bu tespiti pek ciddiye alınmamış olmalı ki, Suriye operasyonu için adeta davul zurna çalınıyor; böylece, adeta teröristler başta olmak üzere hamilerinin tedbir almasının önü açılıyor.

Davul Zurnayla Operasyon Tarzı

Nasıl olduysa, Haziran başındaki Efes-2022 tatbikatında, “Bu kadar konuşarak, açıklama yaparak harekât gerçekleştirilir mi?” sorusu Savunma Bakanı Hulusi Akar’a yöneltildi. O da özetle şu karşılığı verdi:

Siyasetin, uluslararası ilişkilerin çok çeşitli tarzları var… Bizim 2019’da yaptığımız mutabakat muhtıralarına uyduğumuzu, sorumluluklarımızı yerine getirmek için elimizden gelen gayreti gösterdiğimizi, benzer şekilde onların da sorumluluklarını yerine getirmelerini beklediğimizi belirtiyoruz. Barış Pınarı bölgesinde hâlâ her gece taciz oluyor. Kendileri ‘teröristlerden boşaltacağız’ dediler. Ama yapmadılar. En son teröristi etkisiz hale getirmek konusunda kararlıyız, azimliyiz ve buna da muktediriz. Herkese bu konudaki hesabınızı, kitabınızı iyi yapın diyoruz.”

Öncelikle Akar’ın işaret ettiği 2019 anlaşmaları ne; kısaca bunu hatırlatalım.

Türkiye 9 Ekim 2019’da Barış Pınarı Harekâtı’nı başlattığında; dönemin ABD Başkanı Trump, Erdoğan’a önce “Aptal olma, akıllı ol” mektubunu, ardından Başkan Yardımcısı Pence ve Dışişleri Bakanı Pompeo’yu gönderdi. Görüşmelerden sonra ABD’ye göre “ateşkes” sağlandı, Ankara’ya göre ise, “Harekâta ara verildi”.

22 Ekim’de de benzer bir anlaşma Soçi’de Erdoğan ve Putin arasında imzalandı. Her ikisinin özü; ABD ve Rusya, YPG/PYD’nin, Türkiye’nin ise İdlib’teki “siviller ve cihatçıların” garantörü olmasıydı.

Sonuç: Anlaşmaların üzerinden 3 yıl geçti, herkes yerli yerinde duruyor.

Rusya’nın Tavrı

Önceki gün ABD’nin, olası Suriye operasyonuna tavrını yazdık. Şimdi de Rusya’ya bakalım.

Malûm, Erdoğan Suriye’ye operasyon sinyali verirken -Rusya’nın adeta savaş sebebi saydığı- İsveç ile Finlandiya’nın NATO üyeliği meselesi gündemdeydi ve Ankara “veto” kartını çekmişti.

İşte o günlerde Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, ülkenin resmi devlet başkanının ve meşru hükümetinin talebiyle Suriye’de bulunduklarını tekrarlayıp şöyle konuştu:

Hâlâ kimsenin oraya çağırmadığı ülkelerin ordularının birlikleri var orada. ABD askerleri, hâlâ Fırat Nehri’nin doğu yakasının büyük bölümünü işgâl ediyor. Orada sözde devlet kurmaya çalışıyorlar, bölünmeyi destekliyorlar ve bölgedeki Iraklı Kürtlerin bir kısmının duygularını kullanıyorlarTürkiye, tabii bunlara kayıtsız kalamaz. Bu sorunların Suriye’nin bağımsızlık ve toprak bütünlüğüne saygı çerçevesinde çözülmesini istiyoruz.”

Haliyle bu sözler, Rusya’nın olası operasyona yeşil ışık yakması olarak yorumlandı. Ancak öte yandan Rus askeri polisinin, Rojava’da Suriye ordusu ve ana bileşeni YPG/PYD olan, ABD’nin de kara gücü saydığı sözde Suriye Demokratik Güçleriyle ortak devriyeye çıktığı bildirildi.

30 Mayıs’ta Erdoğan ve Putin arasında bir telefon görüşmesi gerçekleşti. Cumhurbaşkanlığı, “Erdoğan’ın, Suriye’de terör örgütünün Türkiye’ye ve Suriye’deki sivillere saldırılarının sürdüğüne dikkat çekip, Ekim 2019’daki mutabakatta yer alan Türkiye sınırından itibaren 30 kilometre derinliğinde bir terörden arındırılmış bölgenin oluşturulamadığını, bu bölgelerin güvenli hale getirilmesinin bir zorunluluk olduğunu belirttiğini” açıkladı.

İsveç ve Finlandiya Etkisi

Ankara’nın, NATO üyeliği konusunda İsveç ve Finlandiya ile görüşmeye başlamayıp NATO Genel Sekreteri Stoltenberg’in devreye girmesinin ardından ise Rusya’nın olası Suriye operasyonuna karşı dili sertleşti.

Örneğin Dışişleri Sözcüsü Maria Zaharova, “Suriye Arap Cumhuriyeti’nin meşru hükümetinin rızası olmadan atılacak böylesi bir adım, Suriye’nin egemenliğinin ve toprak bütünlüğünün doğrudan ihlâli anlamına gelir ve bu, ülkede gerilimi daha da tırmandırır. Ankara’nın Suriye’de zaten zor durumda olan durumun tehlikeli bir şekilde bozulmasına yol açabilecek eylemlerden kaçınacağını umuyoruz.” dedi.

Rus güçlerinin Türkiye sınırına kısa ve orta menzilli hava savunma sistemi yerleştirip keşif uçuşları yapmaya başladığı duyuruldu.

Putin’in Suriye Özel Temsilcisi Aleksandr Lavrentyev, Türkiye’nin olası askeri operasyonunun akıllıca olmayacağını belirtirken, Rusya açısından Suriye’de siyasi çözümün Ukrayna’daki “askeri operasyondan” bağımsız olarak öneminin sürdüğünü vurguladı.

En dikkat çekici olanı; Dışişleri Bakanı Lavrov Ankara’dayken, Suriye’deki teröristbaşı Mazlum Kobani Rus devlet kanalında konuşturuldu. Ankara, İsveç devlet televizyonunun ABD üssünde önce PYD’nin başı Salih Müslim, ardından da Mazlum Kobani ile röportaj yapmasına tepki gösterirken Rusya’ya sessiz kaldı.

Bir Gecede 34 Şehit Verdiğimiz İdlib

Türkiye ve Rusya arasındaki Soçi mutabakatına dönersek; Suriye iç savaşı başladığından bu yana muhaliflerin ve Esad karşıtı silahlı grupların kalesi olan İdlib’te bir çatışmasızlık bölgesi kurulması ve silahlı grupların çekilmesi, karşılığında Suriye ordusunun operasyonlarını askıya alması öngörüldü. Bu amaçla Türkiye burada gözlem noktaları kurdu.

Ancak her iki taraf da birbirlerini sorumluluklarını yerine getirmemekle suçladı ve hatırlanacağı üzere, Rusya ve Suriye’nin 27 Şubat’ta İdlib’e düzenlediği saldırıda tam 34 askerimiz şehit edildi.

O saldırıdan sonra Ankara’nın çok sevdiği, ABD’nin eski Suriye Özel Temsilcisi ve Suriye’nin kuzeydoğusundaki sözde terör devletçiğinin mimarı James Jeffrey, şu acımasız itiraflarda bulundu:

Erdoğan, ona dişlerinizi gösterene kadar geri adım atmayacaktır. Suriye’nin kuzeydoğusunda Ekim 2019 ateşkesini müzakere ederken yaptığımız buydu. Ekonomilerini yıkmaya hazırdık. Rus uçağının düşürülmesi sonrasında Putin’in yaptığı da buydu. Ruslar şimdi İdlib’de Türklere iki defa güçlü sinyal gönderdi. Bir Türk taburunu vurdular.”

ABD-AB’den Al Haberi

İşte o Jeffrey, Mayıs sonunda bir toplantı için geldiği İstanbul’da bu defa İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliği konusunda neler söyledi, biliyor musunuz? Şunları:

Çavuşoğlu ABD’ye geliyor, F-16 anlaşması konusunda biraz heves gösterilmeye başlanıyor. Ancak ardından NATO’ya başvurular konusu ortaya çıktı ve gerçekten insanları kaygılandırdı. Çünkü bu iş ters giderse, sadece ABD veya diğerlerini değil, Türkiye’yi de etkileyecek. Öncelikle, Putin’i ‘tehdit etmeksizin’ diplomatik bir zafer kazanmamıza yardım etmenin ucuz bir yolu olacak. Zira diplomatik bir çözüme ihtiyacımız var. O yüzden de NATO’nun bu zaferini engelleyerek, uzlaşılmış bir çözüm şansını azaltıyorsunuz.”

İki ülkenin NATO üyeliği neymiş? ABD ve NATO’nun, Putin’i tehdit etmeksizin diplomatik bir zafer kazanmasına yardım etmenin ucuz bir yoluymuş!

Ve evet Ankara, Madrid’de bu yolu açtı.

Peki tam bu sırada gündemde ne vardı? Batı’nın BM öncülüğünde özellikle İdlib’e uluslararası yardımları günderdiği Cilvegöz ile Bal el Hava Sınır Kapıları ile ilgili mekanizmanın devam etmesine -Ukrayna savaşı sebebiyle ambargoya maruz kalan- Rusya’nın onay verip vermeyeceği.

Bu konuda BM’de yapılacak oylama öncesinde birçok Batılı yetkili adeta Hatay’ı yol etti. AB Türkiye Temsilcisi Nikolaus Meyer-Landrut, bu konuda A planı dışında bir B planı olmadığını, kararın uzuması için ellerinden geleni yapacaklarını anlatırken şunları kaydetti:

Ama inanıyorum ki, hem BM’de, hem de Türkiye’de, [AB’ye] üye devletlerde ve uluslararası örgütlerdeki sorumlu aktörler kararın uzatılmaması durumunda ne yapılabilir ve ne yapılması gerektiği konusunu düşünecektir.”

Meyer-Landrut, Türkiye’nin olası Suriye harekâtının etkilerini ise şöyle değerlendirdi:

Böyle bir harekâtın nasıl etki edeceğini, ne ölçekte olacağını ve bunun gibi hususları bilmiyorum. Benim gördüğüm tek husus, Suriye içindeki tüm dengelerin hassas olduğu. Biri ilerlemek isterse, asgari düzeyde istikrarın korunması için dikkatli olmalıyız. Ama güvenlik endişeleri olduğunu da anlıyorum. O sebepten dolayı, henüz gerçekleşmemiş bir durumun etkilerinin ne olacağı hususunda tahminde bulunmak çok zor.”

Sonuç: Sınır kapıları ile ilgili mekanizmanın süresi dün doldu ve BM Güvenlik Konseyi’ndeki iki ayrı tasarı, Rusya ile ABD, İngiltere ve Fransa tarafından karşılıklı veto edildi.

Şimdi, Cilvegöz rotasının kapanacağı, Suriye’ye yapılan yiyecek, ilaç, sığınma yardımlarının tehlikeye gireceği ve “insanların öleceği” konuşuluyor.

Yani 4 milyon insanın aç kalması, kriz aşılmadığı takdirde de öncelikle Türkiye’ye ve belki Avrupa’ya yeni göç dalgasının yaşanması

Böyle bir tablo; resmen İdlib’ten ikinci kez vurulmamız anlamına gelmez mi?!

Putin’in bir kez daha baba olacağı iddiasına dikkat kesilen medyamız, keşke Türkiye’nin yeniden milyonlarca insanın babası yapılması ihtimal veya senaryosuyla da ilgilense, Ankara’nın B planı olup olmadığını sorgulasa!

Müyesser YILDIZ
11 Temmuz 2022

Kategori:Uncategorized