İçeriğe geç

SADAT’çılar Vural Paşa’nın Ölümüne Böyle Sevindi: “Hepinizin Zindanda Son Nefesinizi Verişinizi İbretle İzleyeceğiz”!..

Dünkü, “Böyle yargılandılar” başlıklı yazıda, 28 Şubat davasında müebbet hapis cezasına çarptırılıp bugün cezaevinde ölümle burun buruna bırakılan emekli askerlerin adil yargılanmadığını anlatmaya çalıştım.

Buna ilişkin bir örnek daha vereyim.

28 Şubat davasına, başlangıçta Özel Yetkili 13. Ağır Ceza Mahkemesi baktı. Başkanı Tayyar Köksal’dı. Silivri yargılamalarından sonra gördüğüm ilk gerçek hakimdi. Savcı kürsüsünde ise 28 Şubat kumpas iddianamesini hazırlayıp 15 Temmuz’dan sonra “FETÖ”den tutuklanan Mustafa Bilgili’nin yardımcısı Kemal Çetin oturuyordu. Çetin, 15 Temmuz’dan sonra meslekten ihraç edildi.

17/25 Aralık sürecinde özel yetkili mahkemelerin kaldırılmasıyla birlikte 28 Şubat davası 5. Ağır Ceza Mahkemesi’ne verildi. Mahkeme Başkanı Fevzi Şıngar, duruşma Savcısı Levent Savaş’tı. Başkan Şıngar da Tayyar Köksal gibi dikkatli ve adil bir yargılama yapmaya çalıştı. 2016’da davanın sonuna gelindiğinde Savcı Levent Savaş, esas hakkındaki mütalaasını sundu.

Yargıtay 16. Ceza Dairesi’nin Ergenekon’da verdiği, “İlker Başbuğ’un Anayasa Mahkemesi’nde yargılanması gerekir” kararına işaret eden Savaş’ın görüşü; 28 Şubat davasının 1 numaralı sanığının Genelkurmay eski Başkanı merhum İsmail Hakkı Karadayı olması sebebiyle, görevsizlik” kararı alınarak bu davanın da Anayasa Mahkemesi’nde görülmesi gerektiği yönündey idi.

Mahkeme, Savcı Savaş’ın bu mütalaası ile ilgili kararını bir sonraki celse açıklayacağını bildirdi. Ancak o celsenin günü gelmeden HSYK, Mahkeme Başkanı Fevzi Şıngar’ı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi üyeliğine atadı. 5. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığı’na ise Mustafa Yiğitsoy getirildi.

Şimdilerde vaka-i adiyeden hale geldi; ama o vakitler bu atamaya da Saray’ın adının karıştığı dillendirildi. Dahası sonrasında Başkan Şıngar, “Yanlışlık oldu” denilerek Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderildi.

Yeni Başkan Mustafa Yiğitsoy’un ilk kez kürsüye çıktığı 22 Şubat 2017’deki 87’nci celsede Savcı Levent Savaş, önceki mütalaasını tekrarladı. Duruşma, 17 Nisan’da gerçekleşecek olan Başkanlık sistemine geçişle ilgili Anayasa değişikliği referandumundan sonraki bir tarihe, 23 Mayıs’a ertelendi.

İşte bu arada Savcı Levent Savaş da görevden alındı; yerine Basın Savcılarından Mehmet Hanifi Yıldırım atandı.

Ve bu ekip, 106 celse süren 28 Şubat davasının sadece son 19 celsesinde bulunarak o mahkûmiyet kararlarını verdi. Bu karardan yaklaşık 10 ay sonra Başkan Mustafa Yiğitsoy da HSK tarafından Yargıtay üyeliğine seçildi.

Şimdi, böylesi önemli bir davada gerçekleşen bu değişikliklere dikkat çekmeyelim, sebebini sorgulamalayım mı?!

Dava “Hükümete Darbe” Davasıyken Kimler Taraf Oldu?

28 Şubat yargılamalarına ilişkin önemli bir ayrıntıya daha değinelim.

Davanın konusu, hükümete darbe idi. Ama, daha başlangıçtan itibaren, türban sorunu nedeniyle sıkıntı yaşamış öğrenciler-öğretmenler, 28 Şubat sürecinden önce veya sonra irticai faaliyetlerden” dolayı YAŞ kararıyla TSK’dan ihraç edilenler ve yine aynı sebeple kamudan çıkartılan yaklaşık 500 kişi, suçtan zarar gördükleri” gerekçesiyle davaya mağdur-müşteki olarak katıldı. Erdoğan’ın iki kızı da bunlar arasıydaydı. Ayrıca çok sayıda AKP’li de davaya müdahil oldu. Tüm bu isimlerin beyanları ve talepleri alındı. Bu süreç davanın uzamasına sebep olurken mağdur ve müştekilerin organize şekilde duruşma salonuna getirilmesi zaman zaman gerginliklere yol açtı.

Yaklaşık 6 yıllık yargılamanın ardından, bu mağdur-müştekiler de temyiz için önce İstinaf’a, sonra Yargıtay’a gitti. İstinaf bu başvuruları hiç itirazsız kabul ederken Yargıtay 3. Ceza Dairesi, Erdoğan’ın kızları dahil tüm katılanların temyiz taleplerini, “suçtan doğrudan zarar görmedikleri halde davaya katılmalarına dair verilen kararları hukuki değerden yoksun” bulup reddetti.

Vural Paşa’nın Cezaevinde Ölümüne Sevinmek!..

Bu hatırlatmadan sonra şuraya geleceğim.

Dava boyunca mağdur ve müştekiler adına ön planda olan örgüt, 15 Temmuz’dan sonra Erdoğan’ın güvenlik başdanışmanlığını yapan, ancak “Mehdi gelecek” sözleri sebebiyle bu görevden ayrılmak zorunda kalan SADAT’ın kurucusu emekli general Adnan Tanrıverdi’ye bağlı ASDER (Adaleti Savunanlar Derneği) idi. Yine Tanrıverdi’nin ASSAM (Adaleti Savunanlar Stratejik Araştırma Merkezi) adlı bir örgütü daha var.

İşte hem ASDER hem ASSAM’da Genel Başkan Yardımcısı olan Gürcan Onat’tan söz etmek istiyorum.

1981’de Hava Harp Okulu’ndan teğmen rütbesiyle mezun olup, “28 Şubat sürecinde 1999’da binbaşı rütbesinde Hava Kuvvetleri’nden emekliye ayrıldığı”, o günden itibaren de “sivil toplum kuruluşlarında görev yaptığı” belirtilen bu ismi nereden hatırlıyoruz?

Birincisi; geçen yıl Milli Savunma Üniversitesi’nin Harp Okulları ve Astsubay Meslek Yüksek Okulu’na askeri öğrenci alımı 15 Temmuz’dan sonra kurulan mülakat komisyonlarında görev aldığı iddialarından. Nitekim SADAT da, bu isme 2017 ve 2018’deki öğrenci seçim alımlarında görev verildiğini doğruladı.

İkincisi; emekli amirallerin Montrö ve cübbeli amiral hakkında yaptığı açıklamadan sonra ASSAM’ın internet sitesinde yayımlanan, “104 Emekli Amiral Ahmak mı?” başlıklı yazısında, Cumhuriyet savcılarını göreve çağırıp, sadece emekli amirallerin değil, “bu muhtırayı masum bir fikir özgürlüğü gibi gösteren herkesin takip altına alınmasını” istemesinden…

Üçüncüsü; 28 Şubat hükümlülerinin Erdoğan tarafından affedilmesi gündeme getirildiğinde, “Asla” demesinden…

Besbelli Yargıtay’ın, “Suçtan doğrudan zarar görmediler” kararına rağmen, hâla kendisini “28 Şubat’ın mağdurlarından” sayıyor!..

Ve bakın bu isim, herkesi üzüntüye boğan emekli Korgeneral Vural Avar’ın cezaevinde göz göre göre hayatını kaybetmesi üzerine iki gün önce ASDER’in internet sitesinde nasıl bir yazı kaleme aldı.

Yıllar Zulümleri Yok Eder mi?” başlıklı yazısı şöyle başlıyor:

Güç elinde iken her türlü zulmü yap, binbir rezillik içerisinde halkı perişan et, sonra yaşlanınca bu zulümler buhar olup uçsun; oh ne ala memleket… 28 Şubat’ın anlı şanlı paşalarından olup, mahkemede suçlu bulunarak, rütbeleri sökülen erlerden birisi tutuklu bulunduğu zindanda ölmüş. Diğerleri ölecekleri günü bekliyorlar… Kendisini tanımam, aynı kuvvette görev yaptığımız halde hiç karşılaşmadık. O, korgeneral rütbesine kadar yükselmiş; ben ise binbaşı iken emekli olmak zorunda kaldım. O, şimdi er olarak terki dünya eyledi; ben ise binbaşı emeklisi olarak hayatıma devam ediyorum. Hakkımı helal etmiyorum! Sadece ben değil, binlerce 28 Şubat mağduru insanlar da haklarını helal etmiyorlar.”

Şöyle devam ediyor:

Şimdi ise zindanda son nefeslerini verecekleri günlerini bekliyorlar. Birileri de vicdanlarımızla oynamaya yelteniyor. Çok yaşlanmışlar, hastalıkları varmış, dayanacak durumda değillermiş, falan filan… E, işte onu; cevizi kabuğu ile yutarken düşünecektin, demezler mi adama, her yediğin herzenin çıkışı da olacak, değil mi? Biz, o yıllarda, hep ahireti düşünerek teskin ve teselli olmaya çalışıyorduk. İman, ne büyük bir nimetmiş, meğer! Bu zavallılar, iman nimetinden de yoksun oldukları için ne tövbe edebiliyorlar ne de ahirette kendilerini nelerin beklediğinin farkındalar… Oysa, bilmiş olsalardı ki; bu hayat bir sınav idi, asıl ebedi hayat öldükten sonra başlayacak, o zulümleri yaparlar mıydı acaba? Bilemiyorum, lakin inandığım bir konu var ki; bu zalimlerin ahiret hayatlarının yanında şu an bulundukları hapishane, cennet bahçesi gibidir.”

Şöyle bitiyor:

Binlerce subay astsubay mesleklerinden edildi, damgalanarak sokağa atıldı. Binlerce kız öğrenci okullarına alınmadı. Psikopat manyaklar tarafından ikna odalarında, öğrencilerin ruhi dengeleri bozulmaya çalışıldı. Kadın memurların başörtüleri çıkarttırıldı… Salyaları akan, kuduz köpekler gibi hırlayarak saldırdılar, Müslümanların üzerine… Ekonomi gayet güzel giderken hükümeti alaşağı ettiler; memleketi milyarlarca lira zarara soktular. Tüyü bitmemiş yetimlerin hakları var bu zalimlerin üzerinde… Brifing yiyen, güya yargı ve medya mensupları hala zihnimizde duruyor. Hepimizin bildiği medyada yer alan, o fotoğraflar hala gözlerimizin önünde, hiç birisi hafızamızdan silinmedi. Silinmeyecek!.. O, aşağılık zalimler orduevlerinde kafa çekip, kahkahalar atarken, memleketin asıl sahibi olan Anadolu’nun masum evladı YAŞ’zede astsubayım pazarda bazlama satarak evde aç bekleyen yavrucuklarına yiyecek götürme derdindeydi. Unutmadık, unutmayacağız… Hepinizin o zindanda son nefeslerinizi verip, inanmadığınız ahiret yolculuğuna çıkışınızı ibretle izleyeceğiz ve lakin asıl ahirette, mahkemeyi kübra’da sizden, nasıl haklarımızı alacağımızı, işte asıl orada göreceksiniz. Ey, BÇG çetecileri ve yardakçıları…”

Tek kelimeyle: pes!..

Umarım 28 Şubat davasının kimlerin davası olduğu ve komutanların nasıl yargılandığı daha iyi anlaşılmıştır.

Müyesser YILDIZ
30 Aralık 2022

Kategori:Uncategorized