18 Aralık 2002’de evinin önünde katledilen Yazar-Akademisyen Doç. Dr. Necip Hablemitoğlu’nu öldürenler 20 yıl sonra nihayet bulunmuştu.
Öyle ki, suikastın zanlısı olduğu belirtilen Özel Kuvvetler Komutanlığı’nın eski mensuplarından Gökhan Nuri Bozkır’ın Ukrayna’da yakalandığını bizzat Erdoğan açıklamış, bu açıklamayı yaparken de Bozkır’ın getirilmesinin, geçmişteki faili meçhul cinayetleri aydınlatma konusundaki kararlılıklarının ispatı olduğunu vurgulamıştı.
Hazırlanan iddianameye göre; Hablemitoğlu suikastını “FETÖ’nün azmettirmesiyle emekli Albay Levent Göktaş örgütüne bağlı Özel Kuvvetler Komutanlığı’ndan bir grup subay” gerçekleştirmişti.
Ancak Şubat 2023’te başlayan dava sürecinde iddianamedeki tespitleri doğrulamayan gelişmeler yaşandı.
Örneğin “tetikçi” olduğu öne sürülen Tarkan Mumcuoğlu tanıklar ve belgelerle cinayet tarihinde Kazakistan’da olduğunu ispatlayınca Levent Göktaş ve Gökhan Nuri Bozkır dahil tüm sanıklar tahliye edildi.
Aranan Görüntü
Tahliye kararıyla birlikte de Mahkeme, Hablemitoğlu’nun öldürülmeden önceki iki görüntüsüne odaklandı.
Bunlardan birisi, merhum Hablemitoğlu’nun 14 Aralık 2002’de katıldığı Atatürkçü Düşünce Derneği’nin Eskişehir’de düzenlediği konferansın görüntüleriydi. Diğeri de Hablemitoğlu’nun öldürüldüğü gün uğradığı Migros markete ait kamera kayıtlarıydı.
Mahkeme işte bunlardan Eskişehir’deki görüntülerin Ankara Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şubesi’nden ivedi olarak istenmesini kararlaştırdı.
Bunlar geldikten sonra şu yapılacaktı:
O görüntüler ile Migros kayıtları karşılaştırılıp Migros’ta Hablemitoğlu’nu takip ettiğinden şüphelenilen 25-35 yaşlarında, biri diğerinden hafif kısa olan ve birlikte alışveriş sepeti ile gezen iki kişinin Eskişehir’deki konferansa katılanlar arasında olup olmadığına ilişkin rapor hazırlanacak, sözkonusu kişilerin konferansta da görüldüğü anlaşılırsa, 18 Aralık 2002 tarihi itibarıyla Özel Kuvvetler Komutanlığı MAK Alayı’nda görevli binbaşı ve daha alt rütbedeki subay/astsubayların o tarihlerdeki fotoğrafları ile haklarındaki bazı bilgiler Milli Savunma Bakanlığı’ndan istenecekti.
Özetle; suikastçıların davanın sanıkları değil, başkaları olabileceği ihtimali doğmuş ve Mahkeme, “gelinen aşamada cinayet olayında tetiği çeken failin sanık Tarkan Mumcuoğlu olmayabileceği anlaşılmakla, olayda tetiği çeken asli failin kim olduğunun tespiti, bu fail tespit edilir ise dosyamız sanıkları ile veya olayda başkaca şahıslar var ise bu şahıslar ile tespitinin yapılması hususunda Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulunulması” kararı almıştı.
Bu kararlar üzerine heyet hakkında redd-i hakim talebinde bulunan Hablemitoğlu Ailesi’nin avukatı Ersan Barkın’ın şu tespitleri oldukça çarpıcıydı:
“Bu bugüne kadar Savcılık ve soruşturmada istenmemiş mi? Diyelim ki, istenmemiş ve incelenmemiş… Bu nasıl bir ara karar? Adını yazsaydık. Deseydik ki, ‘Biz bu cinayeti ÖKK’da Ahmet’le, Mehmet’in işlediğini düşünüyoruz. Bunları bir getirin bakalım; şu konferanstakilerle değerlendirin.’ Niye Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü’ne, niye Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’na, niye örneğin Dışişleri Bakanlığı’na yazılmadı da, nokta atışı Özel Kuvvetler Komutanlığı’na binbaşı altı rütbedeki kişilerin listesini istiyorsunuz? Devletimiz acaba bu cinayetin katillerinin adını sanını biliyor mu? Bu katiller nerede? Yaşıyorlar mı? Bu katiller başka dosyalardan hükümlü mü? Yurt dışında firari mi? Mevcut sanıklarla ilişkili mi, değil mi? Bu soru değerli. Eğer mevcut sanık heyetinin herhangi biriyle gerçekten böyle bir saptama yaptınız ve cinayetin katillerine ulaştı [ise] devletimiz, içimiz rahatlayacak. Mevcut sanıklardan herhangi biriyle tek dirsek teması yoksa bu kişilerle ilgili Cumhuriyet Savcılığı’nın yapacağı tek şey, takipsizlik. Zaman aşımı nedeniyle bu dosyanın sonuçlanması.”
Savcıda Var mı Yok mu?
Bundan sonra anlatacaklarımız açısından dikkat çekici bir diğer ayrıntı ise şuydu:
Tahliye kararlarının verildiği duruşmada; bu davanın iddianamesini hazırlayan ve duruşma savcısı olarak kürsüye çıkan Zafer Ergün de, Eskişehir’deki konferans görüntülerinin Ankara TEM’de olup olmadığının araştırılmasını, varsa dava dosyasındaki diğer görüntü kayıtlarıyla karşılaştırmak üzere getirtilmesini istemişti.
Mahkemenin aldığı kararından ardından yaşananlara gelelim.
22 Mayıs’ta Ankara TEM’e yazı gönderilip Eskişehir görüntüleri istendi. Emniyet, bu yazıya cevap vermedi.
1 Ağustos’ta ikinci bir yazı yazıldı. Emniyet iki gün sonra verdiği cevapta, “Bahse konu konferansa ait görüntülerin Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 2004/121619 sayılı soruşturma dosyasından istenilmesini” önerdi.
Bu cevabın anlamı, Eskişehir görüntülerinin cinayetten sonra hazırlanan soruşturma dosyasında olduğuydu. Öyleyse, son soruşturmayı yapıp bu iddianameyi hazırlayan Savcı Zafer Ergün ilk dosyaya hiç mi bakmamıştı da, kendisi de görüntülerin getirtilmesini talep etmişti?
Ayrıca eğer görüntüler sözkonusu dosyada varsa, ne zamandan beri vardı? Cinayetten hemen sonraki süreçte mi dosyaya girmişti, yoksa Mahkeme’nin 22 Mayıs’ta yazdığı yazı üzerine Emniyet, onları Mahkeme yerine Savcılığa mı göndermişti? Bu durumda da Savcılık, Mahkeme’den bilgi/belge gizlemiş olmuyor muydu?
Hurdacıdaki Görüntü
Devam edelim.
Geçtiğimiz Aralık’ta yapılan duruşmalar sırasında da görüntüler gelmedi. Dahası, sanıklardan Gökhan Nuri Bozkır’a çeşitli malzemeler sattığı belirlendiği için tanık olarak dinlenen H.Ş. isimli bir hurdacının söyledikleri konuyu iyice içinden çıkılmaz hale getirdi.
H.Ş., soruşturma sürecinde polislerin kendisine iki kişinin fotoğrafını verip araştırmasını istemesi üzerine o görüntüleri telefonuna kaydettiğini anlattıktan sonra bunları Mahkeme heyetine ve avukatlara gösterince, sanık avukatlarından Eren Turan şu değerlendirmeyi yaptı:
“Bu iki kişinin bulunduğu yer bir konferans salonuna da benziyor. Bu kişiler merhum Hablemitoğlu’nu Eskişehir’deki konferansında takip ettiği düşünülüp araştırılması için Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulunulan kişiler olabilir. O fotoğrafların H.Ş.’de olması ayrı konu; ama polisler ve savcı biliyor ki, bu fotoğraflar veriliyor. Eskişehir Emniyet ‘Şuradan isteyin.’ diyor. Demek ki, Ankara Emniyet’te var. Var mı yok mu ve bu kişilerin neden araştırıldığı sorulsun.”
Aynı duruşmada Hablemitoğlu Ailesi’nin avukatı da, “Emniyet’ten gelen cevaptan anlaşıldığı kadarıyla görüntüler soruşturma dosyasında var. Yeniden Emniyet’e, ayrıca Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na yazılarak bu görüntüler dosyaya kazandırılsın.” derken, Savcı Zafer Ergün Eskişehir’deki konferans görüntülerinin sadece TEM’e sorulup istenmesi yönünde mütalaa verdi.
Sonuçta Mahkeme, bu görüntülerin hem Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı hem de TEM’den istenmesi yönünde karar aldı.
TEM’de Yok Çünkü
Merhum Hablemitoğlu’nun Eskişehir görüntülerinin akıbetinde son duruma gelelim.
Mahkeme’nin son kararının ardından Ankara TEM’e yeni bir yazı yazıldı. TEM’den cevaben, iki polisin hazırladığı bir tutanak gönderildi. Tutanakta şöyle denildi:
“Konu ile ilgili olarak 15 Temmuz 2016 günü meydana gelen başarısız darbe girişimi sonrası Terörle Mücadele Şube Müdürlüğümüz arşivinin sular altında kaldığı ve arşiv kayıtlarımıza ulaşılamadığı 24 Temmuz 2016 gün ve ……….. sayılı tamim yazımız ile Terörle Mücadele Dairesi Başkanlığı ve umum emniyet müdürlüklerine bildirilmiş olup, kurtarılabilen evraklar arasında yapılan inceleme neticesinde talep edilen kamera kayıtlarına rastlanılmamıştır.”
Hablemitoğlu suikastı davasına bugün devam edilecek ve bir hafta boyunca tanıklar dinlenecek. Ama görünen o ki, duruşmaya yine görüntüler meselesi damgasını vuracak.
Emniyet, cinayetin aydınlatılması açısından son derece önemli olan bu delili bulamadığına göre, son umut Savcılık… Bakalım oradaki dosyaların içinden çıkacak mı?!
Müyesser YILDIZ
4 Mart 2024