İçeriğe geç

“Osmanlı Eyaletler Sistemi” Gibi Bir Şey mi?!

Trump, Erdoğan’a, “Bölgede size güveniyoruz… Bölgesel politikalarımızda sizinle çalışacağız.” derken, Ankara Büyükelçisi olarak seçtiği en yakın arkadaşı işadamı Tom Barrack’tan da “Olağanüstü iş yapmasının beklendiği” açıklandı.

Aynı zamanda Trump’ın Suriye Özel Temsilcisi olarak ülkemize gelen Barrack hakikaten de çok kısa sürede epey “olağanüstü iş” çıkardı.

Lawrence McGurk’a Rahmet Okuttu

Örneğin, Suriye PKK’sının başı, Türkiye’nin hâlâ kırmızı bültenle aradığı Mazlum Kobani ile iki kez görüştü.

Irak’ın bölünmesinin ve terör örgütünün Suriye’de böylesine yapılanmasının baş mimarlarından olan Obama ve Trump’ın ilk döneminin IŞİD’le Mücadele Özel Temsilcisi Brett McGurk’u hatırlayın. Suriye PKK’sıyla içli-dışlı hâli üzerine Arapları Osmanlı’ya karşı kışkırtan İngiliz casus Lawrence benzetildi. 2016’da YPG’den plaket alması Ankara’nın sabrını taşırdı ve bizzat Erdoğan, dönemin Başkan Yardımcısı Biden’ın yanında McGurk’u, “Bir daha yapma” diye uyardı. McGurk bildiğini okumaya devam edince de, “Kesinlikle PKK ve YPG’ye net bir şekilde destek verdiği” belirtilip bu kişinin değiştirilmesi istendi.

Biden Başkan olunca, McGurk’un görevini değiştirdi, bu defa ABD Ulusal Güvenlik Konseyi’nin Ortadoğu ve Afrika Direktörlüğüne terfi ettirdi!..

Erdoğan 2021 yılında da McGurk’tan şöyle yakındı:

Malûm Amerikalı McGurk denilen bir adam var. Bu adam terör örgütlerinin adeta sevk ve idaresini yapıyor… Bu adam PKK/YPG/PYD’nin adeta yönetmeni durumundadır. Tabii benim bu ifadem birilerini ciddi manada rahatsız edecektir. Ama terör örgütleri ile el ele, kol kola dolaşan adamdır bu. Benim teröristlerle mücadele verdiğim bir bölgede bunun onlarla kol kola dolaşması beni ciddi manada rahatsız etmektedir. Onun bu terör örgütleriyle iç içe olması, beraber olması, konumunu zaten ifade etmektedir.”

İşte McGurk’a böylesi tepkiler gösteren iktidar, Tom Barrack’ın Mazlum Kobani ile böylesine hemhal olmasına gıkını çıkarmadı.

Lozan’dan Osmanlı’ya

Tabii Barrack durmadı. Aynen PKK gibi, “Kürtlerle ilgili aksilikleri” Lozan’a dayandırdı.

Ankara yine tısss!..

Arkası geldi; Trump ve Erdoğan’ın birbirini sevdiğini, birbirine güvendiğini, Orta Doğu ve Yeni Doğu’nun yeni bir döneme tanıklık edildiğini anlatıp, “Türkiye hiçbir zaman büyük bir bölgesel aktör olarak hak ettiği değeri ve önemi tam anlamıyla göremedi.” övgüsünde bulunduktan sonra bölgeye ilişkin yeni modellerini şu ifadelerle yumurtladı:

Benim için İzmir, Yahudilerin, Müslümanların, Hıristiyanların bir arada yaşadığı, bu toplulukların harmanlandığı bir örnek. Bu tüm dünyada ve Orta Doğu’da olması gereken bir durum… Bence Türkiye, tüm bunların merkez noktası olabilir, Suriye’de gördüğünüz üzere. Suriye’de olanların büyük bir kısmı, Türkiye ve liderliği sayesinde gerçekleşiyor. Osmanlı İmparatorluğundaki millet sistemi, yüzlerce yıl farklı grupların merkezi sistemde varlıklarını sürdürmelerine imkân verdi. Şimdiki nesiller için yeni bir diyaloğa ihtiyaç vardır. Bu diyalog, savaş değildir.”

Bu sözleri üzerine birçok kesim Barrack’ın “istenmeyen adam” ilân edilmesini isterken Erdoğan, Barrack’tan memnuniyetini şöyle dile getirdi:

Trump’la bizim aramızda telefon diplomasisindeki süreç, bugüne kadar 24 saati geçmemiştir. Aradık mı, 24 saat içerisinde karşı taraf hemen döner. Zaten sağ olsun ABD’nin Türkiye’deki yeni büyükelçisi bu konularda çok hassas.”

Teröristbaşı: “Millet Arap, Türk ve Kürt’ü de Kapsar”

Sıra bebek katilliğinden kurucu önderliğe terfi ettirilen teröristbaşında.

Hangi hukuka göre İmralı’dan videolu mesaj yayınlamasına izin verildiği izah edilmeyen teröristbaşının o açıklamaları için PKK’nın ciğerini bilen Altan Tan, “Öcalan 12 sene önce söylediği şeyleri tekrarladı” dedi ya; “kurucu önder”in ilk açılım sürecinde Osmanlı sistemi, millet ve ümmet anlayışı hakkındaki düşüncelerine de (İmralı Notları’ndan) bakalım.

23 Şubat 2013’te Sırrı Süreyya Önder, “Anayasada en büyük tartışma vatandaşlık tanımında yaşanıyor. Kandil, ‘Kürt halkının varlığı mutlaka zikredilmeli’ diyor. Çünkü azınlıklar denilince gayrimüslimler anlaşılıyor ki, bu doğru bir tespit.” deyince, teröristbaşı şu “vatandaşlık maddesini” yazdırdı ve şunları söyledi:

Özgür iradesiyle Türkiye Cumhuriyeti’ne bağlılığını ifade eden her birey Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıdır. Burada Türkiye Cumhuriyeti de olmayabilir, sadece Türkiye de olabilir. Ulus aidiyeti ile devlet aidiyetini karıştırmayın. Bunu CHP ve MHP dedirtiyor. Sizin Türk ulusçuluğu dediğiniz faşist bir örgütlenmedir. Buna alet olamayız. Devlete aitiz, ama Türk ulusçuluğuna ait değiliz. Türk ulusçuluğu bu ülkenin yüzde 10’unu bile karşılamaz. Millet Arap, Türk ve Kürt’ü de kapsar. Ama millet-i hakime değil. Millet kavramı hem kolektiftir hem de bireyselliği içerir. Millet İslâm enternasyonalizmini ifade eder. Tekilden uzağız. Ortak bir milletin üyesiyiz… Hedefimiz ne? Kürt-Türk ilişkilerini özgür bir temelde anayasal bir ifadeye kavuşturmak istiyorum. Peki, biz ileride ne yapacağız? Kürtler kendilerini özgürce ifade edecek ve yönetecektir. Şu anda yasa dayatırsak büyük alerji yaratır. İleride olabilir. Mesela Avrupa Birliği Yerel Yönetimler Özerklik Şartı.”

11 Ocak 2014’te, “Radikal demokratik çözüm gerekli. Ne eskinin CHP’ci ve MHP’ci ulusal milliyetçi, faşist ulus-devlet modeli ne de neo-Osmanlıcı, hegemonik Osmanlıcı model… İkisi de olmaz. Bu iki anlayış da hastalıklıdır. Demokratik Ortadoğu modeli ideal modeldir.” diye buyurdu.

26 Nisan 2014’te HDP ve BDP ile sözde Demokratik Toplum Kongresi’nin yeni yapılanmasını belirlerken, şöyle konuştu:

Ulus-devletçi meclisi aşan bir modeldir… Bölgelerden temsiliyet önemli… İkinci meclis 25 bölgeye ayrılır. Eski Osmanlı vilayet sistemi gibi kültürel, ekonomik ve coğrafî komşuluk üzerinden bu bölgeler oluşturulabilir.”

24 Nisan 2014’te de, “En hoşuma giden bildiridir” dediği, Demokratik İslâm Konferansı için hazırladığı ve “Mümin kardeşlerim!” hitabıyla başlayan 5 sayfalık bildiride, şunları kaydetti:

İslâmi ümmet anlayışı öz itibariyle ulus devletçilikle asla bağdaşmaz. Zaten İngiliz İmparatorluğu İslam ümmetini parçalamak için ulus devletçiliği, onun başat ideolojisi olan milliyetçiliği çok bilinçli olarak İslam ümmetinin bağrına, beynine ve rahmine yerleştirmiştir. Son iki yüzyıllık tarih İslam’ın mekanlarında ve halklarında bir nevi bu zihin ve rahim tecavüzünü yaşamakla geçmiştir… Çağdaş İslâmi ümmetin ‘millet birliğini’ anlamlı buluyorum. Ama bu asla ‘tek devlet, tek millet, tek bayrak’ zırvalamaları anlamına gelmemektedir. Tersine ilgili ayetteki ‘Birbirinizi tanıyasınız diye sizi farklı kavimler halinde yarattık’ hükmü gereği çoğulcu, demokratik, eşit ve özgür bir İslami Milletler Birliğini (Birliğinde olan diğer kavimleri) ifade etmektedir.”

32 Yıl Sonra Erdoğan

ABD Büyükelçisi Tom Barrack ve teröristbaşından sonra Erdoğan’ın hafta sonu AKP kampının açılışında yaptığı konuşmaya gelelim.

Türk, Kürt, Arap eğer bir aradaysa, birse, beraberse işte o zaman Türk vardır, Kürt vardır, Arap vardır. Ayrıştıklarında, bölündüklerinde, uzaklaştıklarında ise mağlubiyet, hezimet, hüzün vardır… Birinci Dünya Savaş’ını kaybettik, aramıza sınırlar çizildi, duvarlar örüldü. Ne zaman ayrıldık, kaybettik, yenildik. Ne zaman ittifak yaptık, o zaman tarihe istikamet çizdik.” dedi.

CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in bu sözlere “ümmetçilik yapıyor” tepkisini göstermesi üzerine kapanış konuşmasında da şunları vurguladı:

Bizim kardeşlik manifestomuz bir insanı niye rahatsız eder? Türkler, Kürtler ve Arapların kucaklaşmasından, tarihte olduğu gibi bugün de ittifak kurmasından bu ülkenin bir evladı niçin rahatsız olur?.. Bunlar, ümmet bilinci nedir ne değildir, bunu bilmezler. Müslümanlar olarak Peygamber Efendimizin buyurduğu üzere ‘bir duvarın tuğlaları’ gibi birbirimize kenetlenmemizin neresi yanlış, be gafiller?.. Biz Türk milletindeniz. Hazreti Muhammed’in ümmetindeniz. Biz sadece bugün değil, kalubeladan beri ümmetin sevdalısıyız.”

Bölücü terör örgütü PKK’nın kendisini kayıtsız şartsız, al-versiz feshettiği anlatılırken, bu tartışmaların yaşanması tesadüf olamayacağına göre, bir de Erdoğan’ın geçmişteki görüşlerini hatırlatalım.

1991’de Refah Partisi İstanbul İl Teşkilâtı adına hazırlattığı “Kürt Raporu”nda şunlar vardı:

Cumhurbaşkanı Özal’ın ilk defa Kürt varlığını tanıdıklarını ilân etmesi ve sonraki günlerde ‘Federasyon da dahil her konu tartışılmalıdır’ türünden demeçler vermesi, Körfez krizi esnasında Celal Talabani ve Mesud Barzani’nin temsilcisiyle en üst düzeyde görüşmeler yapması, Kürt sorununun yeni bir bakış açısı temelinde konuşulmasına rahat bir imkan sağlamıştır… Türkiye’de 75 yıldan beridir resmi ideolojinin Kürt meselesinde inkârcı, asimilasyoncu, baskıcı davrandığı açık seçik söylenmeli ve resmi ideolojiyi yüksek sesle sorgulayabilmeliyiz… Türkiye’de Kürt kimliğinin tanınması ve Kürt kültürünün geliştirilmesi için engelleyici tüm yasaların kaldırılması, Kürtlerin yaşadığı bölgelerde Kürtçenin öğretilmesi için yasal imkanların hazırlanması, bütün bu hakların Türkiye’de yaşayan diğer halklara da (Laz, Çerkez, Gürcü, Arap vs.) tanınması, bu çerçevede Türkiye’nin kültürel bir çoğunluğa sahip olması gerektiğini savunmalıyız… Türkiye’de dileyen herkesin kendi anadilinde eğitim-öğretim yapabilmesini, kitle iletişim araçlarından yararlanmasını savunmalıyız… PKK terörünü kınadığımız kadar, devlet terörünü de kınamalı, Devlet-PKK çatışmasında devletçi bir safta gözükmemeli ve devletin ‘bölücü’, ‘terörist’, ‘ayrılıkçı’ şeklindeki eleştiri üslubunu benimsememeliyiz.”

En meşhuru ise 1993’te İkinci Cumhuriyet Tartışmaları kapsamında söyledikleriydi.

Kemalizm’i eleştirdi… Resmi ideolojinin ırkçı bir kişilik taşıdığını, “Türkiye Türklerindir” gibi tezlerin yanlış olduğunu belirtip Türkiye’de yaşayan 27 etnik grubun varlıklarının tanınması gerektiğini ve bu insanların bütünlüğünü “inanç birlikteliğiyle” sağlanabileceğini savundu

Eğer ülke içinde yaşayan bazı gruplar milli yapı içerisinde kalmak istemezlerse, örneğin Kürtler biz ayrı yaşamak istiyoruz derlerse ne olacak?” sorusunu şöyle cevapladı:

Bu durumda belki Osmanlı eyaletler sistemi benzeri bir şey yapılabilir… Eyaletler tarzı bir sistem içinde olabilir diyorum.”

Burada zikredilen milli tanım, İslâm’ın ümmet kavramıyla çelişik gözükmüyor mu?.. Değişik etnik yapılar ve dinsel gruplar var. Bunları, hem ümmet çerçevesinde hem de milli devlet içinde nasıl düşünebiliyorsunuz?” sorusu üzerine de, “Ümmet kavramı içinde düşünmüyorum ki, İslâm’ın devlet planı içinde düşünüyorum.” dedi.

Ez cümle; Erdoğan, teröristbaşı ve ABD Büyükelçisi’nin görüşlerindeki kesişmeler ortada… Kim kimden etkilenmiş olabilir veya bu birlikteliği sağlayan ortak nokta ne?!

Müyesser YILDIZ
16 Temmuz 2025

12punto link: https://12punto.com.tr/yazarlar/muyesser-yildiz/osmanli-eyaletler-sistemi-gibi-bir-sey-mi-93438

Kategori:Uncategorized