Suriye civarlarında jetimiz “vuruldu”, 2 pilotumuz şehit oldu. Ancak jetimizin nasıl, nerede, kim tarafından “vurulduğu” hâla bir muamma.
Dağlıca’da askeri helikopterimiz “düştü”, 5 şehidimiz var. İktidara yakın medya, helikopterin PKK tarafından uzaktan kumandalı mayınla düşürüldüğünü iddia ediyor.
Başbakan Erdoğan, Barzani’nin kalbinden gelip bilmem kaçıncı kez Dağlıca’yı vuran PKK’dan çok Suriye’yle ilgili; “Tekrarında misliyle karşılık veririz.” diyor.
Boşuna, “Keşke Barzani’ye de böyle sert çıksa” dileğinde bulunmayalım. Çünkü biliyoruz ki onlar Barzani’ye “10 misliyle” sadece veriyorlar!..
Halen Silivri’de tutsak meslektaşlarımız Barış Pehlivan ve Barış Terkoğlu’nun cezaevi şartlarında yazdığı Sızıntı/Wikileaks’te Ünlü Türkler kitabından bir bölüm. 4 Şubat 2010’da Dışişleri Bakanı Davutoğlu, Irak’taki Amerikan Kuvvetleri Komutanı Raymond Odierno -yani “çuvalcı” general- ile görüşüp PKK ile mücadelede Barzani’yi ikna etmesini ister. Kendisi Erbil’de Barzani’yle konuşmuş, destek sözü almıştır; ama bir de ABD’nin, Barzani’yi teşvik etmesinde yarar olduğunu düşünmektedir. Devamında Davutoğlu, Odierno’ya şunu söyler:
“Eğer bize yardım ederlerse karşılığını10 katıyla alırlar…”
Barzani hiç yardım etmedi, aksine “vurdurdukça vurdurdu”; ama biz ona verdikçe verdik, vermeye de devam ediyoruz!..
Adam Irak’ın kuzeyini halletti, şimdi Suriye’nin kuzeyinde “oyun kuruyor”… “Kürdistan’ın bağımsızlığını düşünmüyor”muş!.. Tabii, hele İran’da da tezgâh kurulsun; en önemlisi, sözde anayasasında başkent saydığı Kerkük’ü tereyağından kıl çeker gibi halletsin, ondan sonra. Suriye’nin Kürt bölgesi karışırken Kerkük’te patlayan bombalar, Türk medyasının Kerkük’ü yok sayması, hatta cemaat medyasının burasının bir “Kürt kenti” olduğuna dair yazılar yayınlaması çok şey anlatmıyor mu? Barzani ve PKK’nın Suriye’ye yerleşmesi konusunda yarın öbür gün bizimkiler: “Kerkük için göz yumuyoruz. 1 koyup, 3 alacağız.” derse de şaşmayalım.
Tamamen Suriye’ye baktırılıyoruz. Ama Kerkük ve İran “sürpriz”lerine de hazırlıklı olalım.
* * *
Yeniden Dağlıca’ya dönelim; birçok şeyin sırrı ve çözümü burada gibi. Türkiye içinde, Afganistan’da, Suriye’de düşen/düşürülen uçaklarımız, helikopterlerimiz…. Yalan rüzgârının başlangıcı 2007’deki o büyük Dağlıca saldırısı mıydı?
Davutoğlu-Odierno arasındaki o görüşmede Davutoğlu, Dağlıca baskınını da gündeme getirip şunu söylüyor:
“Türkiye’nin Dağlıca’da yaşadığı kayıpların ardından muhalefet, K. Irak’a operasyon istedi. Ancak hükümetimiz tam tersini yaptı. Erbil’i yerle bir edebilirdik.. Ama yapmadık. Tersine, Kürt yönetimiyle işbirliğini artırdık…”
Davutoğlu bunu söylediğine göre Dağlıca baskınından Erbil’in sorumlu olduğunu biliyor. Kimbilir, belki ellerinde bilgi, belge de var… Tüm bunlara rağmen, “sıfır sorun, çözümsüzlük çözüm değildir” vs. narına, “Kak Mesut”a “vermeyi” tercih ettiler diyelim.
Ama?..
Aynı Davutoğlu, 12 Haziran seçimleri üzeri, 3 Haziran 2012 günü seçim bölgesi Konya’da Zaman’a yaptığı açıklamada, “Dağlıca baskınının, o dönem devam eden anayasa çalışmalarıyla alakalı olduğunu” öne sürdü ve şöyle devam etti:
“Dikkat ederseniz, o zaman da bir anayasa çalışması yürütüldü ama Dağlıca baskını, ki o Dağlıca baskını ve terör olaylarının artışının anayasa süreciyle de alakası vardır. Türkiye bir anda bambaşka bir türbülansa girdi. Türkiye büyük bir fırsatı kaçırdı.”
Zaman, Bakan Davutoğlu’nun konu hakkında detaylı konuşmaktan kaçındığını da vurguladı.
O sözlerdeki mesajı okumaya çalışalım. Sivil Anayasa’yı en çok Barzani ve PKK istediğine göre Dağlıca baskını onların eseri değil… Ya? Türkiye’nin anayasa eliyle bölünmesine kimler karşıysa, onlar!..
Bu da bir görüş elbette. İyi de 2010’da çuvalcı general Odierno’ya söyledikleri ortada. Hangisi doğru? 2 yılda Davutoğlu’nun fikri nasıl değişti? Sahi, Dağlıca’da gerçekte ne oldu da Türkiye bu çılgın “türbülansa” girdi?
Silivri, Hasdal, Hadımköy ve Maltepe’ye kucak dolusu sevgiler…
Müyesser YILDIZ
25 Temmuz 2012