Askerin etkinliği azaltılırken, hızla polis devleti olduk. Askeri kanunlar iğdiş edilirken, polisin yetkileri alabildiğine arttırıldı. Yargının alanına dahi nüfuz eder hale geldi. Soruşturma ve kovuşturmalar tümüyle polisin işi oldu, neredeyse iddiannameleri dahi onlar hazırlamaya başladı. Polisin bağlı olduğu İçişleri Bakanlığı “ulusalcılığı”, yani milliyetçiliği “suç” kapsamına aldı.
İktidar karşıtı her eylem ve görüş fiilen “terörist” faaliyet sayılmaya başlandı. Bunun doğal sonucu olarak da dünyada en çok “teröristin” Türkiye’de olduğu ortaya çıktı.
Başbakan Erdoğan, polisi rejimin teminatı ilân etti.
Ve birgün Diyarbakır Emniyet Müdürü Recep Güven kalkıp, “Dağda ölen teröriste ağlamayan insan değildir” deyince kızdık, şaşırdık kaldık.
Neden ve nasıl bu noktaya gelindi? Cevap galiba CIA’nın hazırladığı raporda gizli. İşte o rapordan çarpıcı satırlar:
Yönetimdeki AKP 2002’de ilk kez iktidara gelişinden beri artan bir biçimde ordu üzerindeki üstünlüğünü sağladı.
Türk polisinin, Kürt isyanıyla mücadeledeki sorumluluğunu artırarak, TSK’nın iç güvenlikteki rolünü azalttı.
TSK liderliğinin, siyasetteki rolü sürüyor ve kendini Türkiye’nin laik statüsünün koruyucusu olarak görüyor.
Başlıca iç tehditler listesi; İrtica (Tanımı sivil hükümetçe tartışmalı da olsa), bölücülük (Kürtlerin rahatsızlığı) ve aşırı solculuk olarak sıralanıyor.
Sözde stratejik müttefikimiz, Başbakan Erdoğan’ın, “PKK terörünün arkasında Almanya, Fransa var” derken toz kondurmadığı, MİT’imizle kol kola çalışan, hatta binlerce ajanı Türkiye’de üslenmiş olan ABD’nin CIA’sının TSK ve bölücü terör hakkındaki dili böyle. Türk polisini ise “sevdiği” anlaşılıyor. Herhalde şimdilik kaydıyladır. Ergenekon vs. operasyonlarında CIA’cıların, polisimizi eğittiği iddiaları malum. Kimbilir belki “terörle mücadele” eğitimini de onlar vermiştir.
CIA’nın bu raporunun tarihi de dikkat çekici; 2008. Terörün azması, Türkiye’nin kırmızı çizgilerinin bir bir silinmesi ve TSK üzerindeki operasyonların başlama dönemi. Tesadüf olabilir mi?
TSK üzerindeki operasyonlar deyince; “Barbaros’un Torunlarını Kim Boğdurtuyor?” başlıklı yazımı hatırlarsınız. Deniz ve Hava Kuvvetlerinin neden hedef alındığını anlatırken, AB İlerleme raporlarından satırlar aktarmıştım.
CIA’nın 2008 tarihli raporunda da buna dair notlar var. Şöyle deniyor:
Türk Donanması performansını arttırarak, Türkiye’nin karasularının ötesinde de güç sahibi olmayı isteyen bölgesel bir deniz gücü…
Donanma NATO, çok uluslu ve BM operasyonlarıyla aşırı biçimde ilişkili…
Operasyonlardaki rolleri bölgesel suların kontrolünü ve deniz yollarıyla haberleşmenin korunmasını içeriyor…
Türk Hava Kuvvetleri 2002’de hava sahası ile füze savunma konseptini benimsedi ve entegre bir füze savunma sistemi proje çalışmasını başlattı…
Hava Kuvvetleri modern, konuşlandırılabilir, dayanıklı ve sürdürülebilir bir kuvvet yapılanması ile sürdürülebilir bir komuta ve kontrol sistemi kurmayı hedefliyor…
ABD bunları buyurduğu için mi polis devleti olduk acaba?
Silivri, Hasdal, Hadımköy ve Maltepe’ye kucak dolusu sevgiler…
Müyesser YILDIZ
13 Ekim 2012