Geçen yıl Silivri’de yazdığım Yılan’ın Kış Güneşi’nin Son Sözü “29 Ekim 2012 ve Majestelerinin Milleti” başlığını taşıyordu. Bu yılki Cumhuriyet Bayramı’nın akıbetini merak edip, “Tümden kaldırılacak mı, yoksa çok farklı bir içerikle mi icra edilecek?” demiştim.
Çok şükür henüz kaldırılmadı, ama “Majestelerinin milleti” olmayı kabul etmeyen Türk Milleti’nin Cumhuriyet Bayramı’nı kutlaması yasaklandı.
Her fırsatta, Cumhuriyetin kuruluş yıllarında valilerin CHP’li olmasını ağır bir dille eleştiren,
Ülkeyi “yasaklardan” kurtardıklarını, herkesin dinlenip, izlendiği iddalarının yalan olduğunu söyleyen,
“Anıtkabir’de sap gibi durmak”tan şikayet eden,
Daha birkaç ay önce milli bayramları hipodromlardan çıkarıp, millete mal etmekle övünen “Usta” bugün diyor ki;
“Valilik kendi aldığı istihbaratlarla, üzerine düşen görevi yapmıştır… Bunu eğer farklı saplantılar içine sokar da bu olay çok daha çirkin istikametlere taşınırsa, buna valiliğin müsaade etmemesi en doğal hakkıdır. O gün hep birlikte gideceğiz, Anıtkabir’de görevimizi yapacağız. Hipodromda görev yapılacak. Oralarda da bunu yapma şansları var… Hipodromda devlet, milleti ile kaynaşıyor. Buyursunlar orada hep beraber kaynaşarak, bunu yapalım…”
Cumhuriyeti kutlamayı bir “görev” saymak?.. Hayır, bu bir borçtur, fazilettir ve onurdur!..
Manevi ağabeyimiz Vatan Gazetesi Yazarı Mustafa Mutlu dünkü yazısında Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’nu hatırlattı. Kanuna göre, “Herkes önceden izin almaksızın toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleyebilir”. Dahası, “Gelenek ve göreneklere göre yapılacak toplantı, tören, şenlik, karşılama ve uğurlamalar” hiçbir izne tabi değil.
Ama aynı kanunda şöyle bir madde de var:
“Yabancıların toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenlemeleri, İçişleri Bakanlığının iznine bağlıdır. Yabancıların bu Kanuna göre düzenlenen toplantı ve gösteri yürüyüşlerinde topluluğa hitap etmeleri, afiş, pankart, resim, flama, levha, araç ve gereçler taşımaları, toplantının yapılacağı mahallin en büyük mülki idare amirliğine toplantıdan en az kırksekiz saat önce yapılacak bildirimle mümkündür.”
Cumhuriyet Bayramı’nı kutlamak isteyenleri “yabancı” sayıyor olmasınlar?
-Muhittin Paşa Kimden, Ne Emir Almıştı?-
“Usta” Ankara Valisi Alaattin Yüksel’in arkasında durduğuna ve ““Valilik kendi aldığı istihbaratlarla, üzerine düşen görevi yapmıştır” dediğine göre, konuşup, sorgulamamız gereken başka hususlar ortaya çıktı.
Vali Yüksel malum 28 Şubat döneminin Emniyet Genel Müdürü idi. Zamanın İçişleri Bakanı Meral Akşener tarafından görevden alındı, gitmeyince Bakan başkanlığında bir gece yarısı düzenlenen operasyonla makam odasının kapısı kırıldı. Yüksel’in, 28 Şubatçı askerlerle işbirliği yaptığı, “sivil iradeyi dinlemediği”, Kuran Kurslarına baskınlar yaptırdığı iddia ediliyordu.
Bu yıl 28 Şubat soruşturma ve tutuklamaları başlayınca, iktidara yakın bir gazete şunları yazdı:
“28 Şubat soruşturması kapsamında postallı aktörlerin gözaltına alınmasının ardından sıranın dönemin bürokratlarına geleceği belirtilirken, bu isimler arasında Ankara Valisi Alaattin Yüksel’in de adı geçiyor…”
TBMM Başkanvekili Meral Akşener de soruşturma kapsamında ifade verdikten sonra doğrudan Vali Yüksel’i hedef alarak, şunları söyledi:
“O dönemde devlet ve sivil bürokrasi içinde işbirlikçiler vardı. Bunların bugün hangi konumlarda olduğunu merak ediyorum. Örnek vermem gerekirse, Refahyol Hükümeti’nde, 28 Şubat’ta en derin krizlerden birini çıkaran devrin Emniyet Genel Müdürü Alaaddin Yüksel, bugün Ankara Valisi’dir…”
Dün Kuran Kurslarını basmakla, askerle işbirliği yapmakla suçlanan bir ismin, bugün Cumhuriyet Bayramı kutlamalarını yasaklama girişimlerinin “Usta” tarafından sahiplenilmesi…
Yorumunu sizlere bırakıp, Muhittin Paşa’ya geçelim.
Mustafa Kemal Paşa Sivas Kongresi’ni toplarken, Ankara’da Vali Muhittin Paşa’dır. Valilik kadrosu içinde Damat Ferit taraftarı olan sadece odur. Damat Ferit’in İçişleri Bakanı Adil Bey ve Harbiye Nazırı Şerif Paşa tarafından Sivas Kongresi’ni engellemekle görevlendirilir. Muhittin Paşa Kırşehir’e gidip, Hacıbektaş’taki Bektaşi Dedesiyle görüşerek, Bektaşileri kongreye karşı kışkırtmaya çalışır. Ayrıca Sivas Kongresi’ni basmayı planlar. Ama Kuvayi Milliye müfrezeleri tarafından tutuklanıp, Sivas’a gönderilir. Pişman olduğunu, İstanbul Hükümeti tarafından kandırıldığını söyleyince İstanbul’a gitmesine izin verilir. Mustafa Kemal Paşa, ilk Meclis konuşmasında bu olayı şöyle anlatır:
“Ankara’da vali bulunan Muhittin Paşa Çorum’a gitmiş ve orada yine Harbiye Nazırının kendi emrine vermiş olduğu askeri kuvvet ile hareket ederek, iki taraftan Sivas’a baskın yapmayı planlamıştı. Tesadüfen İstanbul ile bu kişiler arasında alınan ve gönderilen şifreli telgraflar elimize geçti. Bunun üzerine derhal İstanbul’a başvurduk ve bunun gerekçesini anlamaya çalıştık. Tabi Ferit Paşa, Şerif Paşa, Adil Bey güvenilebilir kişiler değildiler. Millet adına Sivas’ta toplanmış olan kongre üyeleri yüksek hilafet ve saltanat makamına, padişahlık makamına telgraflar gönderdiler. Bütün heyetler telgrafhaneye koşarak, padişahtan haklarını istediler.”
Sonuç; Ankara’da Defterdar Yahya Galip (Kargı), Müftü Rıfat Hoca (Börekçi), Polis Müdürü Mithat Bey, Jandarma Komutanı Abdurrahman Bey, Mektupçu Halet Efendi’nin başını çektiği milli kadro harekete geçer. Ankaralılar İstanbul Hükümetinin gönderdiği Ziya Paşa’yı kabul etmeyip, Yahya Galip’i Vali Vekili yaparken, şehrin aydınları Müftü Rıfat Efendi başkanlığında örgütlenip, Milli Mücadele’deki yerlerini alır.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne sahip çıkmak, Ankara’nın şanını sürdürmek, Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve hepsinin ruhlarını bir kez daha şad etmek için 29 Ekim’de Ankara’da 1. Meclis önünde yerimizi almamız şart ve farz olmuştur.
Silivri, Hasdal, Hadımköy ve Maltepe’ye kucak dolusu sevgiler…
Müyesser YILDIZ
26 Ekim 2012