Adı Yıldırım Güvenç. Eski Korgeneral.
15 Temmuz darbe teşebbüsü sırasında Kara Kuvvetleri Lojistik Komutanı’ydı. Tüm üst rütbeli komutanlar derdest edildiği için Ankara’daki en kıdemli komutan olarak o kalmıştı.
İstanbul’da derdest edilemeyen en kıdemli isim olan 1. Ordu Komutanı Orgeneral Ümit Dündar’ın talimatıyla Ankara’daki darbe karşıtı faaliyetleri organize ettiği biliniyordu.
2. Ordu Komutanı olması beklenirken, darbecilerin hazırladığı sözde görevlendirme listesinde, Lojistik Komutanlığı’nın yanısıra TRT Genel Müdürlüğü’ne atandığı ortaya çıkınca, 15 Temmuz’dan 1 hafta sonra o da tutuklandı.
Tam 22.5 ay tutuklu kaldıktan sonra Mayıs 2018’de, “dosyaya yeni giren HTS kayıtları ve tanıkların dinlenmiş olması, suç vasfının sanık lehine değişme ihtimali ile tutuklu kaldığı süre hususlarını dikkate alınarak”, yurt dışı çıkış yasağı adli kontrol tedbiriyle tahliyesine karar verildi. Halen “darbeye teşebbüs ve örgüt üyeliği” suçlamasıyla yargılanmasına devam ediliyor.
İşte bu isim, hakkında henüz bir hüküm verilmemişken, cezaevi yönetimi tarafından hemen “tehlikeli tutuklu” statüsüne alınıp, tek kişilik odaya konulmasına ve bu kararın gerekçesinde yer alan ifadelere karşı dava açtı.
Cezaevi İdare ve Gözlem Kurulu’nun kararı özetle şöyleydi:
“Yukarıda açık kimliği ve infaz durumu yazılı Paralel Yapı/FETÖ Terör Örgütü mensubu tutuklunun incelenen sicil müşahade dosyası ve infaz dosyası ile yapılan gözlem ve değerlendirmeler neticesinde; tutuklunun kurumumuza kabulünden bu güne kadar örgütlü olduğu, örgütünden ayrılmadığı ve örgütlü diğer tutuklular ile birlikte hareket ettiği, adı geçenin 15 Temmuz 2016 tarihinde gerçekleştirilen hain darbe girişimi olayının sanıklarından olduğu ve üst düzey örgüt yöneticisi konumunda yargılamasının devam ettiği, örgüt içerisindeki hiyerarşik konumlandırma ve tutuklunun cezaevine girmeden önceki görevi ve konumu göz önünde bulundurulduğunda, diğer örgüt mensubu tutuklu ve hükümlülere talimat verebilecek durumda bulunduğu, devam eden Mahkeme süreçleri takip edildiğinde bir yerden talimat almışcasına tüm örgüt mensuplarının aynı ağızdan ortak ifade verme yönünde çaba içerisinde oldukları değerlendirilmiştir.”
Yıldırım Güvenç, 12 Haziran 2017’de Ankara Batı İnfaz Hakimliği nezdinde, bu ifadelerle “peşinen örgüt üyesi ilân edildiği” iddiasıyla şikayette bulundu.
İnfaz Hakimliği 3 gün sonra şu gerekçeyle, şikayetin reddine karar verdi:
“Tutuklunun dilekçesi, İdare ve Gözlem Kurulu kararı birlikte değerlendirildiğinde; ülkemizin OHAL durumunda olması, tutuklu hakkında yapılan uygulamanın ceza infaz kurumu kurallarına uygun olduğu, mevzuata aykırı bir uygulamanın veya hukuka aykırılığın söz konusu olmadığı anlaşılmakla…”
Güvenç, bu karara itiraz etti. 1 ay sonra itirazı da, “Ankara Batı İnfaz Hakimliği’nin kararı usul ve yasaya uygun olduğu anlaşılmakla” denilerek reddedildi.
Nihayetinde Ağustos 2017’de Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuruda bulundu.
Anayasa Mahkemesi ise bu başvuruyu geçtiğimiz 11 Şubat’ta karara bağladı.
Verilen karar ne mi?
Masumiyet Karinesi Dersi
AYM, ulusal ve uluslar arası hukukta güvence altına alınan ve “Kendisine bir suç isnat edilen herkes, suçlululuğu yasal olarak sabit oluncaya kadar suçsuz sayılır.” şeklinde açıklanan “masumiyet karinesine” ilişkin geniş kapsamlı değerlendirmeler yaparken, şu hususların altını çizdi:
“Adil yargılanma hakkının bir unsuru olan masumiyet karinesinin sağladığı güvencenin iki boyutu bulunmaktadır. Güvencenin ilk boyutu, kişi hakkındaki ceza yargılaması sonuçlanıncaya kadar geçen, bir başka ifadeyle kişinin ceza gerektiren bir suçla itham edildiği sürece ilişkin olup, suçlu olduğuna dair hüküm tesis edilene kadar kişinin suçluluğu ve eylemleri hakkında erken açıklamalarda bulunulmasını yasaklar. Güvencenin bu boyutunun kapsamı sadece ceza yargılamasını yürüten mahkemeyle sınırlı değildir. Güvence aynı zamanda diğer tüm idari ve adli makamların da işlem ve kararlarında, suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar kişinin suçlu olduğu yönünde ima ya da açıklamalarda bulunmamasını gerekli kılar. Dolayısıyla sadece suç isnadına konu ceza yargılaması kapsamında değil, ceza yargılaması ile eş zamanlı olarak yürütülen diğer hukuki süreç ve yargılamalarda da (idari, hukuk, disiplin gibi) masumiyet karinesinin ihlali söz konusu olabilir. Adli ve idari makamların kendi görev sınırlarını aşarak, kişiyi ‘suçlu’ ilan etmesi veya bu bağlamda birtakım çıkarımlarda bulunması masumiyet karinesinin ihlaline yol açabilir. Karar vericilerin kullandıkları dil kritik önem taşır.”
Bu açıklamalardan sonra Yıldırım Güvenç’in “masumiyet karinesinin ihlal edildiği” iddiasını kabul edilebilir bulan AYM, “Başvurucu hakkında ceza infaz kurumu idaresi tarafından alınan kararda kullanılan, başvurucunun terör örgütü üyesi olduğu yönündeki ifadelerin suçluluğa dair bir kanaat ifade ettiği ve bu anlamda masumiyet karinesini zedeler nitelikte olduğu anlaşılmaktadır. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. ve 38. maddelerinde güvence altına alınan masumiyet karinesinin ihlal edildiği sonucuna verilmiştir.” dedi.
Sözkonusu ihlalin, “idarenin işleminden kaynaklandığına” ve İnfaz Hakimliği’nin bu ihlali gidermediğine de dikkat çeken AYM, “bu durumda, masumiyet karinesinin ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunduğunu” bildirdi ve şunları kaydetti:
“Bu kapsamda yeniden yargılama sürecinde mahkemelerce yapılması gereken iş, öncelikle hak ihlaline yol açan mahkeme kararının ortadan kaldırılmasından ve Anayasa Mahkemesi’ni ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere Ankara Batı İnfaz Hâkimliği’ne ve Adalet Bakanlığı’na gönderilmesine oy birliğiyle karar verilmiştir.”
İktidar ve medyasının, sadece tutukluları değil, fikrini beğenmediği hemen herkesi “FETÖ’cü” olmakla suçladığı bir süreçte oldukça önemli ve cesur bir karar, değil mi?!
Müyesser YILDIZ
14 Nisan 2021
Odatv link: https://odatv4.com/fetocu-karari-14042147.html