Ahmet Sever’in “Abdullah Gül ile 12 Yıl” isimli kitabı, milletin yüzünde “Gül’ler” açtırmayı amaçlıyordu, lâkin sadece Gül’le ilgili bilinmezleri ve soruları arttırdı.
MHP’li çok sayıda yöneticinin “kaset” kumpasıyla tasfiyesi de bunlardan biri.
Önce o süreci hatırlayalım:
8 Mayıs 2010’da Türkiye, Deniz Baykal kasedinin şokunu yaşadı.
2011 Haziran’ındaki genel seçimlerden kısa bir süre önce de bir internet sitesi üzerinden bazı MHP’liler istifaya çağrıldı. Sonuç alınmayınca “Varan-1, Varan-2”ler şeklinde kasetler yayınlanmaya başlandı. Böylece tam 10 MHP yöneticisi gitti. “Kasetçiler” yola çıkarken, “Bahçeli istifa edene kadar mücadelece sürecek” demişti, ama istifalardan sonra “mücadele” durdu.
-Gül Çabalamış, Ama Engelleyememiş-
Olayın, dönemin Cumhurbaşkanı Gül’le ilgisine gelince; Ahmet Sever, Deniz Baykal kasediyle ilgili olarak Gül’ün sıcağı sıcağına verdiği tepkiyi anlattıktan sonra şunları yazıyor:
“Aynı şekilde daha sonra bazı MHP milletvekilleri de Cumhurbaşkanı Gül’ü ziyaret edip, kendileriyle ilgili bazı kasetlerin yayınlanacağı duyumunu aldıklarını söylemiş ve yardımcı olmasını istemişlerdi. Gül de gerekli yerlere bunun engellenmesi için her türlü önlemin alınması talimatını vermişti. Ancak bu kasetlerin yayınlanmasının önüne maalesef geçilemedi.”
Soru 1 : Gül’ü ziyaret eden MHP’liler kim veya kimlerdi?
Soru 2 : Neden başka birine değil, Gül’e gittiler? Kasetlerle Gül’ün nasıl bir ilgisi olduğunu düşündüler de ondan yardım istediler?
Soru 3 : Gül’ün bunun engellenmesi için talimat verdiği “gerekli yerler” neresiydi ve ne yapılmasını istedi?
Soru 4 : Ruşen Çakır’ın tutuklanmasını engelleyebilen Gül’ün gücü kasetlere niye yetmedi?
MHP’li kaset mağdurlarından biriyle konuştum. Gül’e gidildiğini duymadığını, belki ancak bir milletvekillinin gitmiş olabileceğini belirtip, şunu söyledi:
“Yazılanlara inanmıyorum. İstese, kesinlikle engel olurdu. Gerçekten müdahale etse, bu ahlâksızlığı engellerdi. Kılını bile kıpırdatmadı.”
Ve yakından tanıdığı Gül için şu benzetmeyi yaptı:
“O, yumuşak bir dikene benzer. Battığını bile anlamazsın, ama çok acıtır!..”
-Zana Özrü Yok-
Gül kitabından, perde arkasını çok iyi bildiğim bir konu daha…
Hapiste olan Leyla Zana ve arkadaşlarının tahliyesi için en büyük mücadeleyi dönemin Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah Gül verdi.
Kitapta, bu da uzun uzun anlatılıyor. Gül, başarmış ve Zana ile arkadaşları 8 Haziran 2004’te tahliye edilmiştir. Yaptıkları ilk iş Gül’ü ziyaret etmek olur. Devamını Sever, şöyle anlatıyor:
“Dışişleri Konutu’nda gerçekleşen görüşmede Leyla Zana, Gül’e teşekkür etti. ‘Bizim serbest kalmamız için ne kadar çaba gösterdiğinizi çok iyi biliyoruz. Bunun için hapisten çıkar çıkmaz sizin yanınıza gelip, teşekkür etmek istedik’. Gül’ün cevabı şu oldu: ‘Siz uzun süre hapiste kaldınız. Bu süre içinde Türkiye çok değişti. Bundan sonra Kürt sorununun demokratik yollardan çözümü konusunda umarım destek ve katkı verirsiniz’. Zana ve arkadaşlarının özgürlüklerine kavuşması, AB içinde de çok olumlu yankı bulmuştu ve üyelik müzakerelerine başlamanın önüdeki baş ağrılarından biri ortadan kalkmıştı.
Ancak Abdullah Gül, hiç beklemediği yerden gelen bir tepkiyle şaşkına döndü. 10 AK Partili milletvekili Gül’ü hedef alan bir bildiri yayınlamıştı.
‘AB hedefi elbette önemli, ancak hiçbir hedef ülkemizin bölünmez bütünlüğünün üstünde görülemez. DEP’lilerin resmi makamlarca hangi sıfat ve hangi gaye ile kabul edildiğinin izahı mümkün olamaz.’
Bildirinin altında imzası bulunan AK Partili milletvekilleri şunlardı: Sadık Yakut, Miraç Akdoğan, Fuat Geçen, Süleyman Sarıbaş, Ali Küçükaydın, Sait Armağan, Osman Seyfi, Ala Ayağ, Vahit Erdem ve Mehmet Erdemir.
Doğrudan kendisini suçlayan bu açıklama Gül’ü şaşırtmıştı, ama üstünde durmadı ve sorun yapmadı. Zaten bir süre sonra bu hareketlerinden dolayı hepsi ayrı ayrı gelip, özür diledi. Bu bildiride imzası bulunan milletvekilleri bugün yaşanan gelişmelere bakınca ne düşünüyor acaba?”
Gül’ü şaşırtan o bildiri 15 Haziran 2004 akşamı yayınlandı. Nerede, nasıl hazırlandığını biliyorum. Kamuoyuna açıklanmadan önce ilk okuyan ben olduğum gibi, sonrasında nelere yol açtığına da vakıf oldum.
Ama ne yalan söyleyeyim, bildiriyi imzalayan milletvekillerinin “hepsinin”, sonradan gidip Gül’den özür dilediğini duymamıştım.
İkisine sordum; “Hayır, kesinlikle özür dilemedik” dediler. Hatta henüz kitabı okumamış olan biri, “Desene, boş bir kitap” yorumunu yaptı.
Sever, Gül’ün “üstünde durmadığını” vurguluyor ya; Bildiriyi imzalayanlardan Sadık Yakut hariç tamamının bir daha Meclis’e gelememesi tamamen tesadüf müydü?
Sever’in, “Bu bildiride imzası bulunan milletvekilleri bugün yaşanan gelişmelere bakınca ne düşünüyor acaba?” sorusuna gelince;
Sormadım, ama çoğunu yakından tanıyorum; “Dışişleri Konutu’ndaki o kabul, ‘çözülme süreci’ ve PKK’nın alan hakimiyetini ele geçirmesinde önemli bir kavşak noktasıdır” diye düşündüklerine eminim.
Keşke kitapta o kadar yatırım yaptığı Leyla Zana’nın 2012’de, “Kürt sorununu ancak Erdoğan çözer” açıklamasına, Gül’ün üzülüp üzülmediği, şaşırıp şaşırmadığı da anlatılsaydı!..
Müyesser YILDIZ
21 Haziran 2015