İstanbul’un kalbi İstiklâl Caddesi’ne düzenlenen, 6 vatandaşımızın hayatını kaybettiği, 81 vatandaşımızın yaralandığı kalleş saldırıyı kimlerin yaptığını ve yaptırdığını konuşuyoruz.
Konuşmalıyız; ama konuşmakla kalmayıp sadece maşaları değil, o maşaları kullanan elleri de kırmalıyız ki, bir daha bu acıları yaşamayalım.
Sadece ABD mi? Hepsi Oradaydı
Umudumuz var mı? Buyurun beraber bakalım.
Saldırıdan sonra taziye kuyruğuna girenlerle başlayalım.
NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg, “Türkiye ile dayanışma içinde” olduklarını bildirdi. PKK’nın Suriye kolu YPG/PYD’yi “terör örgütü” saymayan NATO’nun kimlerle dayanışma içinde olduğunu biliyoruz.
Sadece YPG/PYD değil, PKK’yı da “özgürlük savaşçısı” sayan AB de başsağlığı diledi.
Ya saldırıyı kınayan BM? Onlar YPG/PYD’yi terör örgütü sayıyor mu? Hayır.
Şimdilerde Erdoğan’ın en yakın dostu Putin, “Terörün her çeşidi ve yapısıyla mücadelede, Türk ortaklarımızla mümkün olduğu kadar yakın işbirliğine hazır olduğumuzu yeniden teyit ediyoruz.” dedi. PKK/YPG/PYD’yi terör örgütü saymayan, bunların Moskova’da temsilcilik açmasına izin veren Rusya değilmiş gibi!..
Uğruna BOP’un kurgulandığı, bu coğrafyanın kan gölüne çevrildiği İsrail’in, “Birlikte, terörün başını kaldırdığı her yerde güçlü bir şekilde savaşacağız.” deyişine ne buyurulur?!
Suudi Arabistan da “Kardeş Türk hükümeti ve halkına en içten taziyelerini” sundu. O Suudi Arabistan ki, sanki İsrail’le iş tutup “Büyük Kürdistan’ın kurulması” için çalışmıyor!..
“Türkiye’ye desteğinin tam olduğunu” bildiren Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas’a soralım; PKK’yı terör örgütü sayıyorlar mı?
Ülkemizin Suriye’deki operasyonlarını engellemek için NATO’yu göreve çağıran, teröristleri sarayında ağırlayan Fransa, “terörle mücadelede yanımızda” imiş, iyi mi?
Keza terörle mücadeleye karşı Türkiye’ye tank ambargosu uygulayan Almanya;
Daha iki yıl önce, PKK’nın terör listesinden çıkarılmasını tartışan İngiltere;
PKK’ya yardım-yataklığın merkezi Irak ve Barzani yönetimi;
PKK’nın kurucu babası ASALA’nın sahibi Ermenistan da çok üzüldü!..
Teröristbaşı Öcalan’ı kaçıran, PKK’ya eğitim veren, yetmeyip ülkesinde kurduğu Lavrion kampında tüm Türkiye düşmanlarını bağrına basan Yunanistan’da üzülüp her türlü terörizmi kınadı… Kıyamam ya!..
Ve tüm terör örgütlerinin başı ABD, dalga geçercesine, “Terörle mücadelede, NATO müttefikimiz Türkiye ile omuz omuzayız.” açıklamasını yaptı.
Ez cümle; sadece ABD değil, tüm asli failler İstiklâl Caddesi’ne geldi.
Ancak İçişleri Bakanı Süleyman Soylu sadece ABD’nin taziyesi için, “Kabul etmiyoruz, reddediyoruz… Müttefikliğimiz tartışılmalıdır.” dedi.
Demek, diğerlerinin taziyelerini kabul ediyoruz!..
Öyle olmalı. Aksi takdirde, saldırının yaşandığı gün, “terör kokusu olduğundan” söz edip -programını değiştirmeyerek- Endonezya’ya giden Erdoğan orada, yukarıda sıraladığımız ülkelerin çoğunun liderleriyle görüşmezdi.
Soylu’nun ABD İle Sınavı
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun, ABD’ye verdiği bu bir tür notanın anlam ve önemine değinmeden önce belirtelim; Soylu, ABD’yi ilk kez suçluyor ve hedef alıyor değil.
15 Temmuz darbe teşebbüsünden hemen sonra da söylemişti, ama iki ay önce bir kez daha alenen ve belenen, “15 Temmuz’u Amerika yaptı… Bu iş her yönüyle aydınlığa çıkmıştır.” demekle kalmadı, şunları anlattı:
“PKK’ya ve PYD’ye Amerika tam tamına son 3 yılda 2 milyar dolar resmi yardım yaptı. Bunu kime nasıl izah edeceğiz? Kime nasıl anlatacağız? Hani müttefikimizdi? Orada terör koridoru kuracaksın, orada teröristi öldürüyoruz. Taziyeye giden kimdi? Amerikalı komutandı. Sonra Amerikan Büyükelçiliği bizim şehitlerimiz için de söz olsun diye, laf olsun diye bir ikiyüzlülük timsali olsun diye güya taziye mesajı yayınlıyor.”
Daha iki hafta önce de Mersin’deki polisevi saldırısına ilişkin şu açıklamayı yaptı:
“Bu eylem, Amerika merkezli bir eylemdir. Bu eylemi gerçekleştirenler, Münbiç’ten hareket ettiler… Ben 6 yıldır İçişleri Bakanlığı yapıyorum, ilk kez Amerika tarafından bizden bir şey istendi, Emniyet Genel Müdürlüğümüzden ve istihbarat birimlerimizden, ‘Şu eylem yapan silahların seri numaralarını sizden istiyoruz.’ Dün. Neden istediler? Bizim arkadaşlarımız da onlara çok güzel bir cevap verdi, İstihbarat Teşkilatımız. ‘Siz ilk önce PKK’ya gönderdiğiniz silahların seri numaralarını bize gönderin, biz ondan sonra size göndeririz.’ diye.”
“Müttefiklik Ruhuna” El Fatiha
Soylu, ABD’ye böylesine savaş açmış görünürken Erdoğan’ın tavrına bakalım.
Eylül ayında BM Zirvesi için gittiği New York’ta Türk-Amerikan Ulusal Yönlendirme Komitesi (TASC)’nin düzenlediği programda, “Amerikalı dostlarımızın PKK-YPG ve FETÖ’yle mücadelemizde müttefiklik ruhuna yakışır şekilde işbirliği içinde hareket etmesini bekliyoruz.” dedikten sonra, “Türkiye ve ABD’nin iki güçlü stratejik ortak ve 70 yıllık müttefik olarak, aralarında çözemeyeceği hiçbir sorun bulunmadığını”, Türkiye’nin “millî güvenliğini ilgilendiren meselelerde bazı görüş ayrılıkları yaşansa da birçok bölgesel ve küresel meselede ABD ile benzer tutumlara sahip olduğunu”, “ABD Başkanı Joe Biden ile görüşmelerinde, ülkeler arasındaki dostluk ve iş birliğinin güçlendirilmesi ve derinleştirilmesi hususlarında mutabık kaldıklarını”, “önümüzdeki süreçte de aramızdaki sorunları çözebilmeyi ümit ettiğini” anlattı.
Ancak o zirvede Biden’la baş başa görüşme imkânı bulamadı. “Biden’la görüşmüş olmayı diler miydiniz?” diye sorulunca da, “Yok niye? O Biden ise ben de Erdoğan’ım.” karşılığını verdi.
Yine de Biden’la görüşme umudunu yitirmemiş olmalı ki, yurda döndükten 10 gün sonra tahıl koridoru anlaşması konusunda Putin’i nasıl ikna ettiğine ilişkin bir soruyu, “Artık onu bana bırakın. Önce Biden’a anlatacağım sonra size.” diye cevapladı.
Uçaktaki Gazeteciler Yanlış Anlayabilir mi?
İstiklâl Caddesi’ndeki katliamda dikkatlerden kaçan bir ayrıntıyı daha aktaralım.
Erdoğan saldırıdan iki gün önce, Türk Devletleri Teşkilâtı Zirvesi için gittiği Özbekistan’dan dönerken, beraberindeki gazetecilere “FETÖ”den söz ederken şu ifadeleri kullandı:
“Şu anda bunlara kim sahip çıkıyor? Başta Yunanistan. Kaçıp Yunanistan’a gidiyorlar, kaçıp Avrupa’ya gidiyorlar. Hep buralara kaçtılar; Almanya’da, Fransa’da, Hollanda’da, Danimarka’da, İngiltere’de, Amerika’da yaşıyorlar. Ve bu adamı Amerika saklıyor. Kim saklıyor? Biden saklıyor. Kendilerine Pensilvanya’da devasa bir kâşâne verdiler, orada bu adam yaşıyor. Bana terörün merkezi neresi diye sorarsanız; işte ben size şu anda bunu söylerim.”
Peki saldırının yaşandığı gün Endonezya’ya hareketinden önce düzenlediği basın toplantısında ne oldu?
Bir gazeteci, Özbekistan dönüşünde yaptığı o açıklamaları hatırlatıp, “Bu kapsamda ABD Başkanı Biden’la bir görüşmeniz olacak mı?” sorusunu yöneltince şöyle konuştu:
“Tabii bu biraz da ifadelerimizi yanlış merkezlere çekme gibi bir durum oluyor. Şimdi Amerika’da saklandığını veya Amerika’da bu adamın özellikle gizlendiğini, orada Amerika yönetiminin her türlü desteği verdiğini zaten geçmişten bu yana hep söyledik. Bunu Biden’ın kendisine Başkan Yardımcısı olduğu zaman da söylemiştim. ‘Bunu niye vermiyorsunuz, verin’ diye. ‘Bak bizden papazı istediniz verdik. Sizdeki papazı da bize verin’ demiştik. Ama maalesef tabii bunları hem biliyorsunuz orada kart ile izni de veriyorlar ve orada da yaşam imkânı da bunlara sağlıyorlar. Orada gayet büyük kaşane, orada yaşamını sadece kendisi değil avanesiyle birlikte Amerika’da sağlıyor. Ve yanındaki terör örgütünün bağlantılısı olanlarla birlikte yaşamlarını Amerika’nın değişik eyaletlerinde, başta Pensilvanya olmak üzere sürdürüyorlar. Tabii bu defa Sayın Biden’la bir görüşme durumumuz tekrar olursa bunu da yine kendisiyle tekrar konuşacağız.”
Uçağa kimlerin alındığı, soru ve cevapların nasıl hazırlandığı herkesin bildiği bir sır iken, “Erdoğan’ın ifadelerinin yanlış merkezlere çekilmesi” mümkün mü?
Besbelli, Biden’la görüşme ihtimalini riske atmamak için yumuşatma çabasıydı.
Hâl böyleyken ve Erdoğan, Biden’la görüşmeyi beklerken Bakan Soylu ne yaptı? ABD’ye o notayı verdi!..
Ve bu gelişmeden hemen sonra, beklenen görüşme gerçekleşti!..
Şimdi Erdoğan, bilmem kaçıncı kez “PKK-YPG-PYD-FETÖ terör örgütleri konusunda Biden’ı uyardığını” anlatsa bile Soylu’nun son çıkışı sebebiyle bu görüşme sorgulanmayacak mı?
Bizzat Erdoğan, “terörün merkezi” ile görüştükten sonra lafı olmaz; ama bir başka ayrıntı:
Soylu’nun sözlerinin dumanı tüterken, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Güler, ABD Genelkurmay Başkanı Orgeneral Mark A. Milley’in telefonuna çıktı ve “İstanbul’daki son terör saldırısını ele aldıkları” ve “ikili askeri ilişkilerimizin gücünü yeniden teyit ettikleri” duyuruldu.
Bu tablo Soylu’nun notasının “Devlet görüşü” değil bireysel olduğunu, yani Ankara’nın ABD ile “durmak yok, yola devam” dediğini ortaya koymuyor mu?
Tüm bunlardan sonra; “Terörle mücadele edildiğine ve edileceğine inanalım mı?” diye sorup İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi’nin, Biden’la görüşme konusundaki şu sözüyle bitirelim:
“Onunla bir araya gelmenin veya konuşmanın faydalı olacağına inanmıyorum.”
Keşke en azından bu son saldırının ardından Erdoğan da böyle diyebilseydi!..
Müyesser YILDIZ
15 Kasım 2022