İçeriğe geç

Teğmenim Kedi Değil Onurunu İstiyor!..

Beni niye 15.5 ay yatırdıklarını bilmediğim gibi,

Niye tahliye ettiklerini de anlamadım!..

Tahliye olur olmaz Hasdal’a, Yörük Ali Paşa’mı ziyarete gittim.

Kastamonu Jandarma Bölge Komutanı iken tutuklanan Tuğgeneral Ali Aydın… Meğer ziyaret ettiğim gün yeğeni piyade er Mustafa Aydın, Eruh’ta şehit düşmüş. Amca general hapiste, yeğen er toprakta!.. Ne zulüm ya Rab!.. Söylemedi, hissettirmedi!..

Onun yerine Hasdal’da yatan genç bir teğmenin -Üsteğmen Mehmet Deniz Irak’ın- bana yazdığı, ama bir türlü gönderemediği 1 sayfalık bir mektubunu ulaştırdı.

Teğmenim sitem ediyor, isyan ediyor ve benimle dalga geçiyor. Yerden göğe haklı!..

Hakkını teslim etmeden önce Teğmen Irak’ın ‘suçu’nu özetleyeyim. Tarihin en büyük “Askeri Casusluk, Şantaj ve Fuhuş” operasyonunun kurbanlarından. Geçenlerde 21 ayın sonunda Savcı, “fuhuş ve casusluk” suçu bulunmadığına dair mütalaa verdi. Ama genç teğmenimiz ve arkadaşları sadece bununla değil, “hayvan ve çocuk pornosu bulundurmak” gibi aşağılayıcı ithamlara da maruz kalmıştı. Malum gazete sayfalarında günlerce “şehvetli” yayınlar yapılmıştı. Peki o iş ne oldu; bilen, duyuran oldu mu?

Ben anlatayım;

Pornodan beraat ettiler!..

Nasıl mı? Davanın bu kısmı özel yetkili mahkemede değil, Asliye Ceza Mahkemesi’nde görüldü ve mahkeme, “Bu dijital verilerin, depolama ortamlarının sanıklara ait olduğuna dair kesin delil olmadığı” kanaatiyle beraat karar verdi. Garabete bakın ki, o sözde pornoların da içinde olduğu aynı dijital veriler “Askeri Casusluk ve Şantaj” davasına bakan ÖYM’de halen temel “delil”!.. Bakalım Savcı’nın son mütalaasından sonra Mahkeme ne karar verecek? Bir o kadar önemlisi, gencecik teğmen ve subaylarımızı manşetlerinde ve köşelerinde “sapık” ilân edenler ne diyecek?

Ve geldik Üsteğmen Mehmet Deniz Irak’ın bana yazdığı mektuba… Kedi Göndereyim mi Desen, İstemem başlığını koymuş, şöyle devam ediyor:

Müyesser Yıldız: “Bir kedicik olsa.” demiş… “Can yoldaşı olurdu.” demiş…

Tuncay Özkan “Kurabiye” istemiş. Ama o sizin bildiğiniz üzümlü kurabiyeden değil, o da bir kedi. Tuncay Özkan’ın kedisi.

İşin içine kedi girince insanlar hassasiyet göstermişler, duyarlılıklarını sergilemişler ve bekir Coşkun’a e-postalar göndermişler. Kedi için. İki yüzden fazla…

“Sarman var, benekli var, siyah var, beyaz var, hamilesi bile var. Bir değil, iki gönderelim.” demişler.

Sosyal medya ayağa kalkmış, klavye kahramanları coşmuş. Leman kapak yapmış.

“Duyarlı toplum(!)” dedim kendimce.

Sonra düşündüm, ben de Hasdal’a kedi istesem?

Burada kedi yok, ama at var(!), eşek var(!), köpek var(!). İnanamadınız değil mi?

İnanması zor çünkü…

Hasdal’da birçok subay var. Özel Yetkili Mahkeme’lerde yargılanıyor. Tabii bir de bunun yanında Asliye Ceza Mahkeme’lerinde yargılananlar var. Neden mi?

İçinde at, eşek ve köpek olan “Hayvan pornografisi” bulundurmaktan. Anladın mı şimdi atı, eşeği, köpeği?

Bu video ve resimler subaylara ait değil tabii. Aynı hain çetenin oyunu işte. Türk Subayı’nı küçük düşürmek için oynanan hain planın bir başka ayağı. Yani hem suikastçisin hem de hayvan pornocusu.

Görev nedeniyle boş olan subayların evlerine yerleştirilen dijitaller işte… Subayların bilgisayarlarına girmemiş ve o bilgisayarlarda izlenmemişler.

Hal böyle olunca subaylar bu davalardan bir bir beraat ediyor.

Asliye Ceza’da beraat ediyorsun, Özel Yetkili’de edemiyorsun işte. Bu dijitaller Asliye Ceza’da delil niteliğinde değil, Özel Yetkili’de delil niteliğinde. Çünkü hukuk henüz Asliye Ceza’da guguk değil.

O yüzden: “Kedi göndereyim mi?” desen, istemem.

Çünkü ben kedi değil, çalınan onurumu geri istiyorum.

Durum bu kadar içler acısıyken, bu memlekette hala benim onurum için e-posta atabilecek duyarlı(!) insanlar var mı?

Teğmenimin siteminden, hesabıma düşen kısmını başım gözüm üstüne aldım, kabul ettim, yüzüm kızardı. Ya toplum, ya sorumlular? Sosyal medyaya uzaktım, 15.5 ayda iyice uzak düştüm. Zaten teğmenimin ve diğerlerinin “onurunu” geri vermeye ne tek başına benim gücüm yeter ne de e-postaların, isterse milyonlarca olsun!..

Hadi hep birlikte düşünelim. Ne yapabiliriz, ne yapmalıyız bu Onur Savaşı’nda? Unutmayalım, o savaş teğmenimin değil, hepimizin onur savaşıdır; insanlık, ahlâk, vicdan sınavıdır…

Bana kediyi vermeyenler, teğmenimin onurunu vermeye yanaşır mı hiç? Ama olsun; zorlayalım, sıkıştıralım. Tarihe dair önlerine ve işlerine gelenden özür dilemeyi biliyorlar ya, asıl teğmenimize borçlu oldukları özrü kopartalım onlardan!..

Silivri, Hasdal, Hadımköy ve Maltepe’ye kucak dolusu sevgiler…

Müyesser YILDIZ

17 Temmuz 2012

Kategori:Uncategorized