İçeriğe geç

Ankara’da Üç Acı Cenaze

Mübarek Cuma gününü camiyle mezarlık arasında geçirdik. Daha yarını da var.

Konya’daki askeri tatbikat sırasında F-4 uçağının düşmesi sonucu şehit olan Hava Pilot Kurmay Yüzbaşı Mustafa Tanış’ın cenaze töreni Kocatepe Camii’ndeydi.

Ana-babanın perişanlığını tarif mümkün değil. İnsan acıdan böylesine yürümekte zorlanır mı? Baba Hayri Tanış öyleydi. Bedeni ve bacakları, yüreğindeki acıyı taşıyamıyordu.

Kocatepe’yi anlatmama gerek var mı? Hayli uzun zamandır, şehit cenazeleri “protokol”den ibaret sayıldığı için halka kapatıldı. Ama bugün daha başka bir hâl vardı. Gazeteciler bile zorlukla girebildi. Girdikten sonra da neredeyse kıpırdamasına izin verilmedi.

Erdoğan gelebilirmiş!.. Meğer gelme ihtimali bile camide “sıkıyönetim” gibi tedbirlerin alınmasına yetermiş!..

Ne o, ne Davutoğlu geldi. Ama forslu çiçekleri “protokol” hizasına göre özenle yerlerini aldı.

Şehidimizin cenazesine kimler mi geldi? TBMM Başkanı Cemil Çiçek, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz, AKP Ankara Milletvekili Salih Kapusuz.

“Kalabalıklarmış” değil mi? CHP’den sadece Grup Başkanvekili Levent Gök, MHP’den de sadece Grup Başkanvekili Oktay Vural’ın geldiğini düşünürsek, öyle!..

Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet Özel ile Hava, Deniz ve Jandarma Komutanları da şehidimizi uğurladı.

Ankara’da halkın uğurlayamadığı şehitler!.. Yok, böyle olmuyor!.. Vazgeçin “protokol” törenlerinden!.. Gelmeyin ve bırakın millet şehidinin cenazesini kendisi kaldırsın!..

-Muavenet Ana’nın Gidişi-

Malatya’daki “kazaydı” , Konya’daki de!.. Bu ülke sebebi belirsiz “kaza”larda ne şehitler verdi.

Yeni nesil TCG Muavenet(DM-357) gemisini hatırlamaz belki. Kıbrıs Barış Harekâtına katılmış bir gemimizdi. 1 Ekim 1992’de Ege Denizi’nde yapılan NATO Kararlılık Gösterisi-92 tatbikatı sırasında ABD Saratoga Uçak Gemisi’nden atılan 2 adet Sea Sparrow füzesi tarafından vuruldu. Ona da “kaza” dediler. O “kazada” gemi komutanı Kurmay Yarbay Levent Kudret Güngör, Uçaksavar Yardımcı Subayı Teğmen Alper Tunga Akan, Tesis Astsubayı Serkan Aktepe, İkmal Çavuşu Mustafa Kılıç ve Er Recep Atak şehit oldu, 22 askerimiz de yaralandı.

Gemi Komutanı Kudret Güngör’ün annesi Fatma Ümran Güngör 23 yıl sonra bugün oğluna kavuştu. Uzun bir süredir GATA’da tedavi görüyordu. Torunu, yani şehidimiz Kudret Güngör’ün oğlu Görkem ve birkaç yakını ile birlikte onu da Karşıyaka’dan uğurladık.

Ama Deniz Kuvvetleri’nin hakkını teslim etmemiz lâzım. Muavenet Ana’ya hastalığı boyunca sahip çıktı, hem GATA, hem Karşıyaka’daki törene subaylarını gönderdi. Başlarında da şehidimiz Kudret Güngör’ün sınıf arkadaşı, şimdinin Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Kurmay Başkanı Koramiral Serdar Dülger ile Deniz Harp Okulu’nda birlikte görev yaptıkları DKK eski Kurmay başkanı emekli Koramiral Atilla Kezek vardı.

Kudret Güngör’ün şehadetinden sonra ABD’den bir fırkateyn alındı ve ona da Muavenet adı verildi. O fırkateyni ABD’den alıp, getiren şimdinin Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Bülent Bostanoğlu’ydu. İşte bu gemi ile TCG Yarbay Kurdet Güngör gemisinin personeli de Muavenet Ana’yı son yolculuğunda yalnız bırakmadı. Muavenet Ana 1982’de kaybettiği eşi emekli Albay Nuri Güngör’ün mezar yerine defnedildi.

-Kumpasa Bir Kurban Daha-

Peki emekli Albay Yıldırım Türkmen’i bilir misiniz?

TSK’ya, Türkiye’ye kurulan “kumpasların” peşini hiç bırakmadı. Eylemden eyleme, cezaevinden cezaevine koştu. Maddi manevi, varını yoğunu silah arkadaşları ve ailelerine hasretti.

Bayrağımıza, Ata’mıza yapılan en ufak saldırıda adeta çıldırdı, yazılarıyla, mesajlarıyla herkesi uyandırmaya çalıştı.

AOÇ talanının ardından son olarak neyin derdindeydi, biliyor musunuz; Mustafa Kemal Atatürk’ün kahve içtiği kulübenin… “Burayı da yıkacaklar, lütfen gidin, yazın, duyurun” diyordu. Gidemedim, “Alacağın olsun” siteminde bulundu, elime bir yaprak tutuşturdu. Oradaki ağacın yaprağıymış, “bari bunu saklayın” diyerek.

Bu güzel insan da bugün gitti. Hem de kendi isteğiyle!.. Şu kadarını söyleyeyim; Yıldırım Albay’ın gidişi, askerleri bir eli yağda, bir eli balda sananlara büyük bir mesajdır.

O da “kumpasın” yakıp, yıktığı insanlar zincirine eklenen çok acı bir halkadır.

Yıldırım Albayı eşi, iki güzel kızı, devreleriyle yine Karşıyaka’da sonsuzluğa uğurladık. İnşallah silah arkadaşları ve Türkiye’ye hakkını helâl etmiştir!..

-Ya Ünal Baba-

Gazeteci Ünal İnanç; Anlatılmaz, anlatılamaz bir insan. MİT’in, Emniyet’in, mafyanın canlı hafızası ve tanığı gibiydi…

Hasta haliyle Ergenekon’a kattılar. Gözaltında eziyet çektirdiler. Onda bulunduğu söylenen “çakma” notlarla Balyoz’un kapsamını genişlettiler. Hiç tanımadığı subaylarla irtibatı varmış gibi gösterdiler. En kıymetli hazinesi arşivini tarumar ettiler. Kahroldu. Bir sohbetimizde, “Arşivimi sana devredeyim, üzerinde çalış” demişti.

Hastalığı sebebiyle tutuklanmadı, ama yaşananlar onu bitirdi. Ve bu sabah o da bizlere veda etti. Onu da yarın Kocatepe’den uğurlayacağız.

Hepsinin mekânı cennet olsun. Güle güle güzel insanlar. Sizlerin ışığı, “kaza”sız, “kumpas”sız bir Türkiye’nin de ışığı olsun!..

Müyesser YILDIZ

6 Mart 2015

Kategori:Uncategorized