Cumhuriyet’imizin 100’üncü yıldönümünü gururla, ama buruk kutladık.
Burukluğun sebebi; Devlet’in 100’üncü yıla yakışır etkinlikler düzenlenmemesi, bu çok özel günü ait kalıcı bir esere imza atmamasıydı.
29 Ekim’e ramak kala, evlerin ve arabaların bayraklarla donatılması talimatı verilmekle yetinildi… Bir gün öncesinde İstanbul’da Gazze mitingi düzenlenirken, 29 Ekim klasik Devlet töreni ile geçiştirildi… En acısı ise; kumpaslarla yıkılmak istenen Türk Donanması’nın, emperyalistlerle işbirliği yapan Vahdettin’in adını taşıyan Köşk’ün önünden geçirilip selamlanması oldu!..
“Gavurun Kılıcını Çalanlar”
28 Ekim’de İstanbul’da gerçekleştirilen dev Gazze mitinginden başlayalım. İktidar medyası günler öncesinden, “dünya liderlerinin” mitinge davet edildiğini ve mitingin uluslararası boyut kazanacağını duyurdu. Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman, Mısır Cumhurbaşkanı Sisi başta olmak üzere Libya, Lübnan, Ürdün devlet başkanlarıyla ruhani liderlere davet gitmişti.
Ama Devlet erkânı ve Cumhur İttifakı ortakları dışında gele gele sadece KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, BAE Meclis Başkanı Saqr Ghobash ve Filistin’in Ankara Büyükelçisi Faed Mustafa geldi!..
Altını çizmek istediğimiz şu; acaba Gazze mitingindeki gibi, Cumhuriyet’imizin 100’üncü yıl kutlamalarına da dünya liderleri davet edildi mi? Çünkü, gelirler veya gelmezlerdi, ama buna ilişkin hiçbir şey duymadık!..
Birazdan anlatacaklarımız itibarıyla Erdoğan’ın o mitingdeki konuşmasından dikkat çekici birkaç cümleyi de buraya koyalım. Sert sözlerle eleştirdiği İsrail’in, “Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da Ermenileri, Ege, Marmara ve Karadeniz’de Rumları kışkırtıp milleti yok etmeye kalkanların modern versiyonları olduğunu” belirtip şöyle dedi:
“Karşımızda son iki asırdır bizi siyasi, coğrafi, sosyal, ekonomik olarak âdeta dilim dilim doğrayanların kapanmamış hesapları var. Bu basit gerçeği gafletten anlamayarak veya taammüden ihanetle örtmeye kalkarak, gavurun kılıcını çalanların hakikatleri ters yüz etmesine izin vermeyeceğiz.”
Sedat Peker Kadar Olamamak
29 Ekim kutlamalarına gelelim. Erdoğan ve Devlet erkânı Anıtkabir’de düzenlenen törene katıldı. Ardından Erdoğan, Saray’da tebrikleri kabul etti. Akşam saatlerinde de Donanma’nın Vahdettin Köşkü önünden geçiş töreni yapıldı. Havai fişekler atıldı. Törenleri, Erdoğan’la birlikte Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler ve TSK komuta kademesinin izlediği bildirildi.
Peki Cumhuriyet Bayramı resepsiyonu verildi mi? İktidar medyasının, Saray’daki tebrikleri kabulü “resepsiyon” diye sunmasına bakarsak; evet, verilmiş ve böylece muhalif medyanın, “Filistin’deki olaylar gerekçesiyle resepsiyon iptal edilecek” yalanının da asılsız olduğu ortaya çıkmıştı.
Oldu olacak “tebrik kabulü” de yapılmasaydı!..
Peki Erdoğan’ın, Vahdettin Köşkü’ndeki “100. yıl hitabında” verdiği mesaj neydi? Her Kabine ve AKP Grup Toplantısı ya da televizyon programlarındaki “icraatın içinden” gibi iktidar övgüleri dışında, ülkemizi “Cumhuriyetimizin 100’üncü yaşına yakışır sivil, özgürlükçü ve kuşatıcı bir anayasaya kavuşturmaktan” söz etti.
“Hayırdır, mevcut anayasa herkesi kuşatmıyor mu? Ayrı tutulan birileri mi var, varsa kimler? Bu söylem kimlere ait ve bundan ne murad ediliyor, bilmiyor muyuz?” deyip Anayasa’nın, “Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.” şeklindeki 10. maddesini hatırlatmakla yetinelim.
Vahdettin Köşkü’nden dünyaya, “Türkiye Cumhuriyeti’nin mesut, muvaffak ve muzaffer olmasının önüne hiçbir emperyalist güç geçemeyecektir.” diye seslenildi seslenilmesine; ama keşke, en azından bu sözler bir de New York’un Times Meydanı’ndaki dev ekrana yansıtılsaydı. Aynen Sedat Peker’in 29 Ekim mesajını burada yayınlaması gibi!..
Ez cümle; Erdoğan iki gün sonra, “Yüzüncü yıl etkinliklerinin millî bayram kutlamaları açısından bir referans teşkil edeceğine inanıyorum. Cumhuriyet’i salonlara ve balolara hapsedenlere, millete mal etmek yerine kendi ideolojilerinin aparatı hâline getirenlere, Cumhuriyet adına bu ülkede yıllarca cumhur karşıtlığı yapanlara, velhasıl Cumhuriyet’i tapulu mülkü gibi görenlere bu tarihî yıldönümünün nasıl idrak edilmesi gerektiğini gösterdik.” dese de, işte, Cumhuriyetimizin 100’üncü yılı böyle kutlandı.
Sadece Anayasa Değil Lozan da Çiğnenirken
Ama bilmediğimiz bir kutlama daha oldu. Bunu aktarmadan önce konuyu bilmeyenler açısından kısaca anlatmamız gerekenler var.
Atatürk’ün, “fesat ve hıyanet ocağı” olarak nitelendirip, “Hakiki yeri Yunanistan’dır.” dediği, sadece Milli Mücadele’de değil, Mora isyanından bu yana aleyhimizde faaliyet gösteren Fener Rum Patrikhanesi’nden söz ediyoruz. Lozan’da uzun müzakerelerden sonra Fatih Kaymakamlığı’na bağlı bir Türk kurumu olarak siyasete karışmamak; sadece İstanbul, Bozcaada ve Gökçeada’daki Rum vatandaşlarımızın dini meseleleriyle ilgilenmek üzere ülkemizde kalmasına izin verildi.
Acak Patrikhane, 1990’lardan sonra ABD ve AB’nin de desteğiyle “Megali İdea” doğrultusunda bir Yunan kurumu gibi faaliyete geçti. AKP iktidarı döneminde ise bu faaliyetler hızlanıp adeta küreselleşti. Tek bir Hıristiyanın olmadığı yerlerde başpiskoposluklar açıldı. Patrik Bartholomeos dünyadaki 300 milyon Ortodoksun devlet başkanı gibi muamele görmeye, önce “Ekümenik” ardından, “Yeni Roma-Konstantinopolis Başpiskoposu ve Ekümenik Patrik” unvanını kullanmaya, bu unvanlarıyla kabuller gerçekleştirip dünyanın çeşitli ülkelerine “resmi” ziyaretler yapmaya başladı. Patrikhaneye bağlı kuruluşlar ve Başpiskoposlar da işi Kıbrıs’taki askerimize “işgâlci” demeye, “Pontus, Ermeni, Süryani” soykırım iftiralarını anmaya vardırdı.
AKP iktidarı ise hiç oralı olmadığı gibi; Patrik Bartholomeos’u Saray’da ağırlamayı sürdürdü. Hem de son 2 yıldır bu davetleri, “ekümenik” unvanıyla yaparak!..
Uzatmayıp sözü iktidarın iki kaleminin son 10 günde yazdıklarına bırakalım.
İlki; Can Atalay kararıyla “AYM’nin aslında Anayasa’yı tanımadığını” savunurken, Sansaryan Han’ın 1930’larda İstanbul İl Özel İdaresine geçmesi konusunda AYM’nin verdiği “hukuksuz” kararını örnek gösterip bunun Türkiye Ermenileri Patrikhanesi’nin tanınması şeklinde yorumlandığına dikkat çekerek şunları vurguladı:
“Bu ve benzeri kararlar sizce de ‘Ekümeniklik’ iddiasındaki Rum Patrikhanesi’ni cesaretlendirmez mi? Fener Rum Patrikhanesi, Lozan Antlaşması tutanakları ve yargı kararlarında Fatih Kaymakamlığına bağlı bir dini kuruluş olarak kabul ediliyor. Ama Patrikhane kendisini dünyadaki tüm Ortodoksların lideri olarak görüyor. Ve iddia o ki Kilise vakıfları üzerinden İstanbul’da tapu topluyor! Rum Patrikhanesi’nin de Ermeni Patrikhanesi’nin izlediği yolu takip ederek yarın ‘Benim de hukuken tüzel kişiliğim var.’ diye ortaya çıkması kimse için sürpriz olmamalı artık!”
İkincisi ise daha dün şu satırları kaleme aldı:
“Din mücadelelerinin sona erdiği bir dünyada yaşadığımıza inanmak gaflettir. Kıbrıs dâvâsında Ortodoksluğun oynadığı büyük rol göz önündedir. Ayasofya’nın müze hâline getirilmesi, Hıristiyanlığın İstanbul üzerindeki emellerini bertaraf etmemiştir. Bilâkis cesaretini artırmış, kışkırtmış ve azdırmıştır. Geçenlerde Atenagoras’ın, Patrikhaneyi kendi muhafızlarıyla korumak için giriştiği teşebbüsler de aynı cür’etli plânın adımlarından biriydi.”
29 Ekim gününe dönersek;
Fener Rum Patriği Bartholomeos o sabah Ankara’ya geldi. Beraberinde “Traleon Başpiskoposu Benjamin” vardı. “Traleon” dedikleri de bizim Aydın’ın kuzeyindeki antik bölge. Lozan çiğnenmiş, buraya niye Başpiskopos atanmış ve kendisi ne iş yapar; kimin umurunda?!
Her neyse; Patrik Bartholomeos ve Başpiskopos Benjamin, Saray’da Erdoğan’a tebriklerini sundu.
Ardından “Patrik, diğer inanç ve dinlerin temsilcileri, bakanlar ve yetkililer” Erdoğan’la birlikte ve Cumhurbaşkanlığı uçağıyla; Ortodoks medyasına göre “Konstantinopolis”, Patrikhane’nin internet sitesine göre, “City-Şehir”e (Patrikhane İstanbul’a alenen Konstantinopolis dememek için bu özel ismi kullanıyor) gidip Vahdettin Köşkü’ndeki kutlamalara katıldılar.
O programdan sonrası mı? Erdoğan, Patrik Bartholomeos dahil “küçük” ve “samimi” bir grupla Vahdettin Köşkü’nde akşam yemeği yemiş, iyi mi?!
İşte tüm bunlar Cumhuriyet’imizin 100’üncü yılında dahi Lozan’ın çiğnendiğinin resmidir, başka bir şey değil!..
Müyesser YILDIZ
27 Kasım 2023
12punto link: https://12punto.com.tr/yazarlar/muyesser-yildiz/erdogan-cumhuriyet-yemegini-kimlerle-yedi-7932